3 Şubat 2016 Çarşamba

CHEESE IN THE TRAP BAĞIMLILIĞIM.



Geçen hafta izlediğim dizileri güncelleyince bana yeni bir diziye başlamaktan başka çare kalmadı. Ben de Cheese in the trapı seçtim. Fakat seçmez olsaymışım. Konusu beni kendine öyle bağladı ki, ne kadar kendimi sıksam da onda da iki günde güncele geldim. Cheese in the trap kore dizileri arasında izlediğim ilk üniversitede geçen dizi. Herhalde tek eğitim kurumunun lise olmadığını hatırlamış olmalılar kiffkffl
Bu dizi aslında aynı isimli olan bir webtoondan uyarlanmış. Yazı için fotoğraf ararken rastladım. O kadar tatlış çizimler ki... Bunu yazdıktan sonra okumaya başlayacağım


Konuya  kısaca değinmek gerekirse, Hong seol başarılı bir üniversite öğrencisi, ailesinden uzakta küçük bir odada hem çalışıp hem de eğitimini sürdürmeye çalışıyor. Taaki Yoo Jung ile karşılaşana dek...
Seol'un yaşamı Jung ile karşılaşına bir anda ters yüz oluyor.Daha karşılaşmalarının dakikasında seol onda görünenin çok ötesinde bir tekinsizlik olduğunu anlıyor. Fakat türlü tesadüflerle bir türlü ondan kurtulamıyor.
Yoo Jung oldukça gizemli biri, hayatı, geçmişi... Hong Seoldan başlarda hoşlanmıyor, Ama sonra sürekli onunla yakınlaşmak için peşinde geziyor. Seol aralarında yaşanan talihsizliklerden dolayı ondan korkuyor.


Daha sonra bu ikilinin arasında bir çok olay oluyor. Aslında o kadar fazla karakter ve birbirine geçmiş hikaye var ki bunlardan bir tanesini yazmaya başlasam diğeri hakkında spoi olur. O yüzden yazdığım kadarı sizde bir merak oluşturmuşsa lütfen izleyin gkgglg






Hong seol'un Jung karşısındaki tutumları çok komik...



NEDEN İZLENMELİ?
Dizinin psikoloji türündeki havası beni etkileyen şeylerden, Çünkü kafadan çatlak ve kafadan çatlak olmaya aday bir sürü karakter var ve bu da dizinin izlenebilirliğini arttırıyor.
Hong seol çok tatlı bir karakter ve giyim stiline bayılıyorum.
Korenin üniversite yaşamı beni derinden etkiliyor.(gerçeğe ne kadar yakınsa artık)
Diziden çıkarılabilecek bir çok ders var. Tek bir konusu yok.
Tesadüfleri severim.
Ayrıca dizide gerçekleştirmeye çalıştığım bir çok hayalim yer alıyor.

Hong Seol'un dizideki stilini çok beğeniyorum işte fotoğraflarla Seol stili kgkgglfş






Şimdilik diziye dair söylemek istediklerim bu kadar. Toplam 16 bölüm olacakmış. Bir de final yazısıyla gelip her şeyi ayrıntısıyla konuşacağım burda dkdkdl Hadi sonra görüşürüzzz.






29 Ocak 2016 Cuma

NE İZLİYORUM: MOORIM SCHOOL



Bu aralar hazır hala tatildeyken dizi üstüne dizi deviriyorum. Gerçi reply'nin etkileri henüz silinmemiş olsa da boş kalamadım moorim schoola başladım.ve sardı. Şu an çaresiz bir şekilde yeni bölüm beklyorum.
Açıkçası ilk bölümü izlerken çok sıkıldım. Çünkü fantastik diye beklentimi yüksek tutmuştum. İzlemeye başladığımda kendimi klişeler içinde bulunca yıkıldım. Şirket varisi bir şımarık oğlan,burnu havada bir idol, fakir ama gururlu kız... Ama birinci bölümün sonlarına doğru dizi adeta biçim değiştirdi. Gizem geldi ve o gizem beni çekti. Esrarengiz ormanın içinde bir okul ve burayı kimse bilmiyor. Duyulmamış bir konu değil ama hoşuma gitti. Bir de hogwarts.. Nedense biraz o kokuyu aldım. Neyse ilk izlenimleri fazla uzatmadan küçük bir tanıtımla başlıyorum. Çok fazla spo vermemeye çalışıcam ama kendimi tutamayabilirim.
Moorim school çok az kişinin bilmediği titizlikle öğrenci seçem ormanın derinliklerine gizli bir okuldur. Bu okul çok fazla başarılara imza atmıştır ama  kayıtlarda yer almamaktadır. Okulun amacı dövüş sanatlarını öğretmekle birlikte aynı zamanda öğrencileri hayata alıştırmak ve insan olarak yetiştirmektir. Yani Moorim school'a tam tabiriyle bir hayat okulu diyebiliriz.



Bir gün okula 2 gencin gelmesiyle tüm dengeler alt üst olur. Gençlerden biri okulun mührünü kırmıştır. Ve dekan bile bunun nasıl olduğunu anlayamamıştır. Yakışıklı idol ve kendini beğenmiş varisin bu okulda öğreneceği çok şey vardır. aynı zamanda ortaya çıkaracakları sırlar da onları beklemektedir.

dizinin bugün 6.bölümü yayınlandı ama ben yine her zaman ki gibi 3. bölümden falan tüm her şeyi çözerek tüm heyecanı mahvettim. Gayet bariz bence her şey boşuna uzatıyorlar yani...neyse bu okuldaki  derslerde  oldukça alışılmışın dışındaydı. . Aşçılık, temiizlik, savunma sanatları, ve meditasyon!
düşünsenize meditasyon dersiniz var... ben çok isterdim. Fakat moorim okulunda meditasyon dedikleri şey de farklı işliyor. Öğrenciler burada çocukluk anılarına inip travmalarını bulmaya çalışıyorlar. İşte dizinin neredeyse tüm spoisi burada.
Aynı travmaya sahip olan iki kişi....

biraz daha yazarsam tüm diziyi açıklayacam o yüzden karakter analizi yapmak istiyorum.


Wang chi-ang Şangayın en büyük şirketlerinden birinin gayrımeşru oğlu, Kendini beğenmiş, bu güne kadar tüm istekleri yerine getirilmiş zorluk nedir bilmeyen biri. Bu özelliği onu moorim schoolda çok zorluyor çünkü orada her işini kendi yapmak zorunda. Annesinden ayrı yaşamak zorunda olduğu için ona düşkün, moorim schoola da annesini Çine götürmek için gitmeyi kabul ediyor. Babasının moorim schoolla gizli bir  bağlantısı var.




Yoon shi-woo Korede çok ünlü bir  müzik grubunun en çok sevilen üyesi, Çevresindekilere, hayranlarına oldukça kaba davranan ve onları çok  umursamayan shi woo'nun moorim schoolda en çok saygı duymak nedir onu öğrenmesi gerekecek. Shi woo'nun aynı zamanda nedeni bulunamayan bir kulak problemi var. Çocukluk anılarının tetiklediği bu rahatsızlık gergin anlarında çıkıyor. ve hayatını tehlikeye atacak boyutlara ulaşabiliyor.





Soon duk aşırı konuşkan, elinden her türlü iş gelen ve babasına bakmak için işten işe koşan dizinin gururlu kızı, Wang chi ang nehirde boğulmak üzereyken onu kurtarıyor. Ve chi ang ona bu yüzden ariel (deniz kızı) diyor. Soon duk'un babası kızının adı ile moorim schoolun aynı cümlede bile kullanılmasına katlanamıyor. Bu yüzden soon duk ondan gizli okula gidip  geliyor. Yoon shi woo ile aralarında tesadüflerden doğan bir ilişki var.





Hwang sun-Ah Dekan Hwang ın kızı ve okulun en başarılı öğrencisi. Kendine güveni çok fazla ve bu güveniyle herkesi kolayca etkileyebiliyor. Aynı zamanda çocukluk travması nedeniyle hassaslaşabiliyor. shi-woo'nun en büyük hayranlarından biri.


Dekan Hwang gizemli bir adam. Her zaman doğru kararlar vermeye çalışıyor, adaletli bir yapısı var ve beklenmedik süprizler yapabiliyor. Çoğu zaman ciddi duran dekanın aslında 18 yıl önce yaşadıkları ile ilgili kırılgan ve düşünceli bir hali de var. Okula gelen 2 çocuktan hangisinin mührü kırdığını tahmin ettiğini düşünüyorum.

Kısacası dizi ile ilgili merak ettiğim çok şey var. Hatta bazı şeyleri söylemediğim için konu havada kalmış da olabilir. Bakalım daha ilginçleşecek mi yoksa durgun olup konuyu uzatmaya mı çalışacaklar.
Göreceğiz.

25 Ekim 2015 Pazar

İSTANBUL KAHVE FESTİVALİ 2015



Merhaba...Geçen sene ilk kez düzenlenişinden bu yana dört gözle beklediğim, ''Ekim olsa da gün saysam'' dediğim İstanbul Kahve Festivali 2015 sonunda geldi de gitti bile... Kesinlikle bu yıl kendine pek çok farklı şey katmış.. Markalar çoğalmış, tadımlar artmış,,, Bunların yanı sıra belki de festivali festival yapan en önemli etkenlerden biri de mekanıydı. Hepsine tek tek değineceğim. Gözlerinizi ayırmayın

.
Bu sene Kadıköy'ün eşşiz simgelerinde biri olan Haydarpaşa garında gerçekleşen İstanbul Kahve Festivali gerçekten bana yaşımın veremeyeceği bir nostaljiyi armağan etti. Festivalin rengine renk katan yıllanmış trenler kahveni al ve biraz soluklan durumunun çok ötesindeydi. Kahve içerken zamanı geriye sardırmıştı  adeta...
Geçen Seneye oranla kahve çeşidinden çok yiyecek markalarındaki artış çok yüksekti. Kapsamlı bir alışveriş alanına döndürülern garın samimi standlarında tasarım ürünlerden, diş macununa, şampuanlardan, gurme ve organik lezzetlere kadar ne isterseniz vardı. Vegan bir arkadaşımla gittiğim için o bu ürünlerden çok memnun kaldı. Özellikle her şeyin farklısından ve tabiiki bütçemi aşanından hoşlandığım için benim de organik çikolatalarda ve badem&hindistancevizi sütlerde kalbimin bir parçasını bıraktığımı söylemeliyim. Tabii denedikten sonra alsakta bir daha nerede bulacağız endişesiyle karalar bağladık.
Benim için festivalin en trajikomik yanı daha önce denemediğimiz Petra coasting co, Soulmate coffee, walter's Coffee Roasting gibi markalar dururken bizim yine gidip her zaman oturduğumuz ve bayılarak içtiğimiz markalara koşarak gitmemizdi. Evet Nero ya, Gloria Jean's'a ve starbucks'ı çok seviyorum ama bir kahve sever ruhuna uygun olarak değişik tatlar denememiz gerekmez miydi? diye sorguluyorum kendimi...


Sevindiren tadımlıklar: Aşure ve karışık meyveli smoothie

Festival 3 peron ve gar alanından oluştuğu için kapalı alanların dışına çıkınca yağmur ve kuvvetli rüzgar altında gezmeye çalıştığımız yerler de oldu. Bunlar ayrı bir zevkti çünkü düşünsenize ıslanarak veya üşüyerek size uzatılan kahveleri tadımlıyorsunuz. ( bu kadar açıkta kalmadık tabiiki abartım tuttu yine fkk) Gezmeye devam ettikçe ve  tüm her şeyden denemeye çalıştıkça kendimi mini bir bedavacı canavar gibi hissettim ve kafamda şöyle bir düşünce oluştu. ''Artık hiç bir şeye bir ücret ödemek istemiyorum. Keşke dünya bundan ibaret olsa'' böyle düşüncelerden sonra gerçek yaşama dönmem bayağı bir zamanımı aldı.

      Artık nasıl bir boşvermişlikse gördüğüm çoğu güzelliği fotoğraflamamışım. Resmen yediğimi içtiğimi gösterip, gezip gördüğümü kendime saklamam gibi bir durumun içinde buldum kendimi  elimdeki fotoğraflara bakınca...
Her neyse festivalde gördüğüm güzelliklerden biri de kahve bardağı tablolarıydı. Böyle diyorum çünkü hepsi bir yağlı boya tablosu titizliğinde işlenmişti.
     



Kahvenin, sanatın ve müziğin iç içe geçtiği bu güzel atmosferde tek çekilmeyen dert tabiiki geçen seneki gibi, aşılamayan kuyruklar, yürümeyi bilmeyen insanlardı. Ama bunlar küçük sıkıntılardı. Çünkü gözümün ve ruhumun doyduğu bir yerde insanlara takılmamaya söz vermiştim kendime.
 
Canlı müzik alanı.




Asyanın adının geçtiği her  yerde bitmeyi başaran Bensu hala ölmemişti tabiiki, Bu standda matcha çayının yapımı ve özellikleri anlatılıyordu. Yapım bitince tadım aşamasında bir süredir hayalimiz olan matcha çayını deneyebildik sonunda... Tadı çiğ balıkla çimen suyu arasında olan bu oluşumun hayalini kurmayı biraz bıraksam da, Bu saf haldeki matcha normal sütle değil de soya sütüyle çok daha güzel hale getirilebilir.
Dilek kurabiyesi.
Dışarıda yer alan iki Seyyar Kahveciden biri olan OZO'nun dış görünüşünden çok etkilendim. O sıralar kafein patlamasından öldüğümüz için deneyemeden geçtik önünden.Diğer seyyar kahveci Manivela'yı gösteremesemde o da gerçekten çok tatlıydı.

Doymak bilmemek güzeldir.





Artık bitirmemin zamanı geldi 4 günü yazsam bu kadar uzun olmazdı heralde ... Kapanışı starbuckstan soy latte ile yaptık. Karamelimsi kahve tadı hala damağımda... Durmadan yağan yağmur ile Haydarpaşa garının nostaljik havasının kahveye karıştığı bu güzel festivalde, seneye umarım yine aynı yerde görüşmek üzere...





19 Ekim 2015 Pazartesi

DÜNYANIN EN UZUN YOLCULUĞU


Merhabaa bugün (yani geçtiğimiz perşembe oluyor) ödev vesiylesiyle gittiğimiz konferansın nasıl uzun bir yolculuğa dönüştüğünü anlatacağım. Gerçekten hayatımın en uzun yolculuğu olarak tarihe geçti...Giderken çok fazla bir sorun yok gibiydi. Okuldan tek otobüsle  Harbiye'ye ulaştık sonra oradan konferansın olacağı Hrant Dink vakfına yürüdük... Tabii kıtı kıtına yetiştiğimiz için bir şey yiyemedik ve açtık. Aç olduğum zaman insanların yanında bulunmamaya özen göstersemde bu sefer olmadı.Neyseki  katılımcılar için  hazırladıkları ikramlar imdadımıza yetişti. Tabii ilk gördüğüm kahveydi... KAHVE Mİ O?



Konferans yediye çeyrek kala başladı sekiz buçukta bitti. Konferansın sonlarına doğru aklımızda tek bir düşünce vardı.. Evett, şimdi nasıl döneceğiz bakalım? Başta bu kadar efsane olacağını bilmediğimiz bir yolu denemeye karar verdik. Taksime yürüyüp oradan metro ile Kabataşa geçip vapurla Kadıköy. Ama işler hiç de istediğimiz gibi gitmedi. Taksime kadar eril bir zihniyetin içinden biraz olsun medeniyete ulaşmaya çalıştık. Yolda yürümeye çalışan bir insana laf atma içgüdünüzü... neyseki bir ara kendimi düzinelerce çekik insan içinde bulunca  her şeyi unuttum. Şok halinde peşlerinden süzüldüm..
Yolda bir de hala arkadaşıma ''Elinin fotoğrafını çekebilir miyim'' diyorum.


Taksimde biraz oyalanıp metroya bindik. Kabataşta inip vapurlara doğru yürüdüğümüzde sonuncusunun dakikalar önce hareket ettiği gerçeği yüzümüze çarptı. Sanki tek çaremiz oymuş gibi yıkılmıştım.  Gece deniz sefası hayallaerimin üstüne bir soğuk su pls.
Otobüslere yürüyelim dedik BEŞİKTAŞA... Her zaman o yola bayılmışımdır. Dolmabahçeden upuzun, yemyeşil huzur dolu.. Ama saat 21:45 i gösterirken  ve ben ayaklarımın ucunu bile göremezken bunun tadını çıkartmam beklenemezdi tabii.
 Bir şeyler atıştıra atıştıra o yolun da sonuna geldik. Otobüslere vardığımızda hala rahatlayamamıştım. Birazdan evimdeyim (yani kadıköy)diye mırıldanırken kulağımıza gelen haberlerden 110un geçmediğini öğrendik. Bir kez daha dünyam başıma yıkıldı ve acaba sabahlayacak mıyız düşünceleri beynimde uçuşmaya başladı.Grupça düşünüp taşınıp otobüs-metrobüs- sonsuz yürüyüş şeklinde bir yol izlemeye karar verdik. Sonsuz yürüyüş diyorum. Çünkü merdiveni asansöre tercih eden ben bile hayatımda bu kadar bir yerden bir yere yürümemiştim kvlvllş
Öyle de yaptık. Otobüsle zincirlikuyuya geçtk, Orada ben beynimin kaynamışlığından metrobüs istasyonlarını karıştırdım. sonra Söğütlüçeşmede inip Kadıköye yürüdük.
Oh lala.... felaket yorulmuştum. Bunu yolda hiç hissetmedim fakat yatağa yatınca her bir kemiğim birbirinden bağımsızca hareket etti.
Yine de eğlenceliydi diyebiliyorum. çünkü öyleydi kglggş
ERTESİ GÜN DERSE DE KALKAMADIM..
Neyse umarım sonuna kadar yorulmayıp okumuşsunuzdur...... (%1.123456)



14 Ekim 2015 Çarşamba

BİR HAYALPERESTİN GÖZÜNDEN CUMARTESİ..


Merhabaaa... Yine bir cumartesi günü yazısıyla buradayım. Herkesin gün ortasına kadar uyuduğu haftasonunda ben imkanı yok geç kalkamıyorum. Zaten doğal bir alarmım var 8 dedi mi sağolsun beni uyandırıyor... Bu aralar gereğinden fazla rüya görüyorum onun da etkisi olabilir tabi. Erkenden kalktım işte evdekileri de kandırdım vkggll kadıköye indik. Evet tek isyan ettiğim şey her gün bindiğim otobüse haftasonu da binecek olmamdı. Göç ettiğimiz için metroya uzak düşüyorum artık (:(


Kadıköyden tramvaya binerek Moda'ya gittik. Ahhh moda Kadıköy'ün o kargaşasından o kadar uzakki. Huzurun ta kendisi adeta.. Bir kaç adım atınca ülke değiştirmiş gibi oluyorum. Yani o derece her şeyiyle farklı... Bunun derinliğini vurgulamak için kelimelerin içinde boğuldum ^*-*^
Modadaki yoga yapılacak olan yere yürürken adımlarıma bir hafiflik hakimdi... Ruhumun bir parçası ne zamandan beri sabah sporlarına ihtiyaç duyuyordu acaba?  Eski  Moda iskelesinin yanındaki çimenliğe ulaştığımızda artık bir kuş kadar hafiftim. Diğerleri gibi ayakkabılarımı çıkardım ve onlara katıldım. 1.5 saat boyunca hayatımda yapmaya yanaşmadığım hareketler yaptık. Tüm vicudumdaki kaslar ve kemikler bana ya küfretti ya da dua etti orasını bilemiyorum ama bu bana gerçekten iyi geldi. Yoga'ya başlangıç olarak yapılan etkinliğin teması da çok güzeldi.
''Bulutların üzerine çıkmak ve orada kalabilmeyi başarmak'' eğer gökyüzüne ulaştıktan sonra nefesini puf diye bir anda verirsen çıktığın gibi geri inersin. Bunun günlük hayata olan etkileri konuşuldu. Kendimizi mutsuz yapan sadece kendimiziz gibisinden.. Doğru aslında, otobüste yanımda yüksek sesle telefonla konuşan insanı duymazsam sinir olmam. Ya da trafiği görmezden gelirsem..
Ama İstanbul da yaşıyoruz. Londra da değil.. buranın insanı da yolu da, okulu da ay tamam sustum negatif enerji doldu yine her taraf..
Bir ara ay biraz soluklanayım diye gruptan kaçıp çimlere serildiğim bir anda çektim bunu...
Nefesimi iyi kullanıp, vicudumu dengeleyip bitirdim egzersizi... Ama sonunda ne oldu biliyor musunuz? Yine bir bardak kahveyi içiverdim.... Kafein spordan sonra bile benliğimi ele geçiriyor, arınamıyorum :( yine de esnemediğim kadar esnedim yani bu bile yeter bana.....*--*geri dönüş yolunda Kadıköy'e doğru yürürken gerçekten birinin vicuduma mutluluk enjekte ettiğini farkettim. Ben ve Türkiye sınırları içinde yürürken mutlu olmak öyle mi? bunun için Moda'ya ve etkinliğe minnettarım. Bir daha mutluluk ne zamana kısmet bilemiycim.




Bu arada ben İstanbul Kahve Festivali biletimi çoktan aldım. Siz de aldınız mı?
Görüşmek üzereee ^-^



30 Eylül 2015 Çarşamba

GÜNEŞLİ BİR SONBAHAR GÜNÜNDE BİLE MUTLU OLMAK..



Merhabaa... Bu yazıyı yazmayı düşündüğüm zaman hava gerçekten güneşliydi. Ben de artık ayıp eylülün sonu yani diye sitem etmiştim.  Fakat havalar bu sitemime öyle çabuk cevap verdi ki.. Pazar günü kavuran güneşten sonra üç gündür üşüyoruz. Yağmurlar yağıyor ve ben çoraplarımı çıkardım. Bundan daha başka mutluluk olabilir mi?
Olamaz diyecektim ama madem bir yazıya başladım size bir kaç mutluluk daha sunacağım. Kapalı günde tabiiki kolaylıkla mutlu olabilirim. Önemli olan güneş varken mutlu olabilmek..
Güneşli bir pazar gününde aynı şeyleri sevip, eğlendiğim arkadaş grubumla buluştum. Hava da aynı ''Bu sabah yağmur vaar istanbulda'' modundaydı fakat ne olduysa oldu birden terlemeye başladık. Ne yaparsan yap dışarıda durmanın imkanı yoktu. Ama biz bunu yok sayıp sahile yürümeye karar verdik.
Ama yürüyemedik.
İşte bu mutluluktu. Bir şeyi yapamayacağını anlayınca aman boşver diyip en yakınındaki yere girmek.. biraz oturalım sonra devam ederiz demek...
Kadıköydeki yenilenen starbuckstan kahve çekirdekleri... mutluluğun bir fotoğrafı..

O an tüm yorgunluğum gitti.
Oradan buz gbi klimalı bir starbucksa attık kendimizi. Ama kalabalıktı. Kuyrukta beklerken etrafı sayredip sonra kahveni eline aldığın anda artık sıradan değildi...
Sonra sıcakta, sıcak kahve içerken o hissettiğin ama böyle olmamalıydı duygusu tam bir muamma.

Kahve çekirdekleri...

Belkide defalarca her sokağından geçtiğim Kadıköy'ü hep yeniden keşfetmek de bana mutlu hissettiren şeylerden biri, çünkü o tanıdıklık hissi, hatıraların ya da acaba yeni bir şey keşfedebilirmiyim hissi anlatılamaz.
mesela bu yapı ve üzerindeki minimal çizimler.. Daha önce bulunduğu yoldan geçtim ama varlığından bile habersizmişim.. Yanımdaki arkadaşım bir an durup inceleyince farkettim. Tamamını çekebilseydim keşke ama kızlar yürüyüp gidince kadraja ne kadar sığdıysa o kadarını alabildim.
ve günün son mutluluğu, bu ultra güzel ambalajlı çikolata...Böyle dış görünüşü tatlı olan şeyler beni çok etkiliyor.. Buna da bakıp bakıp iç çektim. Alıp denenmeli listeme ekledim acil olarak..
Benim günlük mutluluk listeme yansıyanlar şimdilik bu kadar.. Siz de sizi farkında olmadan mutlu eden şeyleri hissetmeye çalışın, Bunu yapmak son zamanlarda beni gerçekten iyi hissettiriyor.


18 Eylül 2015 Cuma

FOTOBLOG : ICON 2015 COSPLAY ETKİNLİĞİ


Merhabaaa!! yine bir etkinlikle buradayım. Geçen hafta gittiğimiz cosplay etkinliğinden bahsedeceğim. Öncelikle cosplay de ne diyenleriniz için bir açıklık getireyim. Cosplay; olmak istediğiniz herhangi bir karakter (anime, film,çizgi film,vs) kılığına girmeniz anlamına geliyor ve bir meslek halini almış durumda, Cosplaylerini sergileyen kişilerin sosyal medyada takipçileri bir hayli fazla.
Uzun bir aradan sonra İstanbul üniversitesinde yapılan ICON 2015 etkinliği çok renkliydi. İlk bahçeye girdiğimizde bir çok farklı karakteri etrafta görünce kendimi gerçekten fantastik bir dünyada hissettim. Etkinliğin belli bir alanının olmaması da eğlenceli bir detaydı. Büyük bir alana yayılsaydı daha bütünlük oluşturacaktı ama böyle de güzeldi..Ama sosyal tesisler olarak düşündüğüm bina, bahçesi ve çevre alanlar birbirinden ilginç kostümlü insanlarla çevrelenmişti. Benim ilgimi çeken detaylar&gözlemlerimden ; Hazırlanma alanlarının terkedilmişlik havası, eski ve uzun merdivenli geniş koridorlar, eşyaların istiflendiği kapısı kapanmayan odalar bana ''tamam işte şimdi Japonya'da bir yerdeyim'' havası verdi. bu ıssızlık hissini sevdim.

 



Herkesin birbiriyle fotoğraf çekinip eğlendiği bir ortamda biz de beğendiğimiz karakterleri seçip bir sürü fotoğraf çektirdik. Arkadaşım  Ramona Flowers olmuştu.






Bugüne özel bir diğer durum ise havanın son derece kapalı, soğuk ve yağmurlu oluşuydu. Bu tabiiki benim yüzümü fazlasıyla güldürdü. Eylüle girdik hala güneş hala güneş diye söyleniyordum daha düne kadar... tabii yağmur sakinliğini korumadı. Birden bastırınca herkes kapalı alana doluştu. O kadar insan sıcaktan ve havasızlıktan ölüyorduk. Ama yine de güzeldi işte..


Böyle çekiştili çeşitli Anime karakterleriyle dolu bir stand vardı. Posterler, stickerlar, kartlar... Tabiiki sticker aldım.


Son olarak güzel havayı da bırakarak burada noktalıyorum. Görüşmek üzereee ^^