Merhaba...Geçen sene ilk kez düzenlenişinden bu yana dört gözle beklediğim, ''Ekim olsa da gün saysam'' dediğim İstanbul Kahve Festivali 2015 sonunda geldi de gitti bile... Kesinlikle bu yıl kendine pek çok farklı şey katmış.. Markalar çoğalmış, tadımlar artmış,,, Bunların yanı sıra belki de festivali festival yapan en önemli etkenlerden biri de mekanıydı. Hepsine tek tek değineceğim. Gözlerinizi ayırmayın
.
Bu sene Kadıköy'ün eşşiz simgelerinde biri olan Haydarpaşa garında gerçekleşen İstanbul Kahve Festivali gerçekten bana yaşımın veremeyeceği bir nostaljiyi armağan etti. Festivalin rengine renk katan yıllanmış trenler kahveni al ve biraz soluklan durumunun çok ötesindeydi. Kahve içerken zamanı geriye sardırmıştı adeta...
Geçen Seneye oranla kahve çeşidinden çok yiyecek markalarındaki artış çok yüksekti. Kapsamlı bir alışveriş alanına döndürülern garın samimi standlarında tasarım ürünlerden, diş macununa, şampuanlardan, gurme ve organik lezzetlere kadar ne isterseniz vardı. Vegan bir arkadaşımla gittiğim için o bu ürünlerden çok memnun kaldı. Özellikle her şeyin farklısından ve tabiiki bütçemi aşanından hoşlandığım için benim de organik çikolatalarda ve badem&hindistancevizi sütlerde kalbimin bir parçasını bıraktığımı söylemeliyim. Tabii denedikten sonra alsakta bir daha nerede bulacağız endişesiyle karalar bağladık.
Benim için festivalin en trajikomik yanı daha önce denemediğimiz Petra coasting co, Soulmate coffee, walter's Coffee Roasting gibi markalar dururken bizim yine gidip her zaman oturduğumuz ve bayılarak içtiğimiz markalara koşarak gitmemizdi. Evet Nero ya, Gloria Jean's'a ve starbucks'ı çok seviyorum ama bir kahve sever ruhuna uygun olarak değişik tatlar denememiz gerekmez miydi? diye sorguluyorum kendimi...
Sevindiren tadımlıklar: Aşure ve karışık meyveli smoothie |
Festival 3 peron ve gar alanından oluştuğu için kapalı alanların dışına çıkınca yağmur ve kuvvetli rüzgar altında gezmeye çalıştığımız yerler de oldu. Bunlar ayrı bir zevkti çünkü düşünsenize ıslanarak veya üşüyerek size uzatılan kahveleri tadımlıyorsunuz. ( bu kadar açıkta kalmadık tabiiki abartım tuttu yine fkk) Gezmeye devam ettikçe ve tüm her şeyden denemeye çalıştıkça kendimi mini bir bedavacı canavar gibi hissettim ve kafamda şöyle bir düşünce oluştu. ''Artık hiç bir şeye bir ücret ödemek istemiyorum. Keşke dünya bundan ibaret olsa'' böyle düşüncelerden sonra gerçek yaşama dönmem bayağı bir zamanımı aldı.
Artık nasıl bir boşvermişlikse gördüğüm çoğu güzelliği fotoğraflamamışım. Resmen yediğimi içtiğimi gösterip, gezip gördüğümü kendime saklamam gibi bir durumun içinde buldum kendimi elimdeki fotoğraflara bakınca...
Her neyse festivalde gördüğüm güzelliklerden biri de kahve bardağı tablolarıydı. Böyle diyorum çünkü hepsi bir yağlı boya tablosu titizliğinde işlenmişti.
Kahvenin, sanatın ve müziğin iç içe geçtiği bu güzel atmosferde tek çekilmeyen dert tabiiki geçen seneki gibi, aşılamayan kuyruklar, yürümeyi bilmeyen insanlardı. Ama bunlar küçük sıkıntılardı. Çünkü gözümün ve ruhumun doyduğu bir yerde insanlara takılmamaya söz vermiştim kendime.
Canlı müzik alanı. |
Asyanın adının geçtiği her yerde bitmeyi başaran Bensu hala ölmemişti tabiiki, Bu standda matcha çayının yapımı ve özellikleri anlatılıyordu. Yapım bitince tadım aşamasında bir süredir hayalimiz olan matcha çayını deneyebildik sonunda... Tadı çiğ balıkla çimen suyu arasında olan bu oluşumun hayalini kurmayı biraz bıraksam da, Bu saf haldeki matcha normal sütle değil de soya sütüyle çok daha güzel hale getirilebilir.
Dilek kurabiyesi. |
Doymak bilmemek güzeldir. |