3 Mart 2015 Salı

NE VAR NE YOK: KADIKÖY TURU VE FAZLASI

Merhaba diyeceğim ama hiç iyi değilim dostlar... Bu aralar dört bir yanımı endişe, sıkıntı, ve ödevler sarmış durumda... Üstelik bir de dişimin kanal tedavisi. Bir şeyler yiyorum ama ne yediğimden anlıyorum ne tat alabiliyorum. Zaten olmayan mutluluğumdan bir de yemek zevkimi alırsanız geriye ne kalır ki? ACI.
Neyse geçen haftanın berbatlığından sıyrılıp bu haftaya güzel bir başlangıç yapayım dedim. Ne bileyim biraz pozitif düşünce, yeni şarkılar, yeni uğraşlar ve projeler biraz daha hareketlendirebilir beni. Her zamanki gibi sadece düşünüyorum hiçbir şey yapmaya halim yok. Kalk ve harekete geç diyorum kendime defalarca.. Bunu söyledikten sonra tek yaptığım okula giderken başka bir yolu kullanıp biraz daha fazla yürümek oluyor.
Bence benim biraz değişikliğe ihtiyacım var. (hiçbir şey değişmedi) mekan değişikliği gibi mesela? O yüzden erasmus fikrinden vazgeçmeyeceğim.
Birkaç ağrılı sızılı günden sonra nihayet kendimi toplayabildim. İşlerimi, projelerimi yapmaya koyuldum. Geçen arkadaşıma gittiğim gün yine bir Harry Potter krizimiz patlak verdi. Başka bir şey olsa asla kaldıramayacağınız biz,  sadece bunun için kadıköy yollarına koyulduk. Ezgi'ye zaten harry desen hemen çığlık atmaya başlıyor. Neyse bunları burada söylememden hoşlanmaz adjfkgkglg
Şimdi bana çok uzun gelen yazımdan fotoblog'a geçiş yapıyorum;

Gerekli şeyler ikinci evim gibi..Bir girdim mi mangaların, ansiklopedilerin, türlü türlü koleksiyon eşyasının arasına kolay kolay çıkamıyorum. Ve öyle güzel nadide parçalar bulunuyor ki fotoda elimde gördüğünüz Potter'ın büyülü dünyasına ait ansiklopedi gibi... Asalar, atkılar.. Mangaların hepsine sahip olabilsem keşke ah ah..
Bu da bizim Hedwigimiz işte. Taa nerelerden gelmiş. Buraya kuruluvermiş. Küçük Hedwigimizin yapmayı en sevdiği şey moda dergileri okumak fkdfkf
İyi saçmaladım. Bu baykuş minyatürü Nezih kitabevinde gördük. İçimiz gitti.
Hayatımın en güzel Bambili defterini buldum. Ama kader bizi ayırdı. Gerçekten o an yanıma nakit almadığım için sağa sola tekmeler fırlatmak istedim. Bu arada ben defterlere çok zor şartlar altında baktım. Çünkü girdiğim nezihte ''Kaderimin yazıldığı gün'' adlı dizinin çekimleri yapılıyordu. Hani Muhteşem Yüzyılda Şehzade Mehmet vardı ya onun yeni dizisi.. Ay nasıl anlatacağımı şaşırdım..Farketmeden çekimin ortasına atlamışım. Pardon diye diye uzaklaştım. Onlar yüzünden defterlere iyi bakamadım kızgınım.
Dişinden dolayı katı yiyecekler tüketemeyen Bensu'nun dramı bu arada Taylor'un neredeyse eskiyen albümü 1989'u aldım. Dinledim Speak Now'dan daha güzel ama bir RED değil. O benim için hep en iyisi olarak kalacak. 
Tabiiki ne kadar acı çeksem de o kahve içilecek. Klasik kural..
Tükenmişlik sendromuna yakalanmamın sonu... 150 sayfanın raporunu yazarken bu hale geldim. Neyse bu haftayı da atlatalım. vizeye kadar kendime düzen vericem bir şekilde ama canım sürekli yeni yerlere gitmek kitap, okumak,fanfic okumaktan başka bir şey istemiyor.. burayı da iyice yakınma defterine çevirdim. Neyse buraları geçiniz. Fazla depresyon içerir.





21 Şubat 2015 Cumartesi

BEYAZ BÜYÜ:KAR


Karı severim. Ama ilk yağdığında her yeri beyaz bir örtü gibi kapladığında... Küçükken ne sevinirdik karın tuttuğunu görünce.. Çünkü çok nadir olurdu. Ben küçükken en fazla 3-4 kere karın tuttuğunu hatırlıyorum. Bir şey olurdu mutlaka, yağmur kara izin vermez hemen arkasından yağardı ya da güneş rahat bırakmaz ısıtıverirdi her yeri... Her neyse şimdi maşşallah her kış bayağı bir kar yağıp her yeri bembeyaz yapıyor. Bunlar hep benim çocukluğuma inat biliyorum. Ne çektiyse 94lüler çekti zaten ajdkddk
Çocukluk anılarıma girmek istedim. Böyle yazınca bir mutluluk doluyor içime... yahu senin yaşın kaç daha diyorum ama içimde hiç susmayan sürekli anılarını anlatan bir büyükanne var heralde.. Geçmişi hatırlayınca gözleri doluyor falan neyse..
Biz eskiden şöyle 2002-2003'e götürüyorum sizi. Mahallede kar yağınca o gün bayram var demekti. Bütün çocuklar dışarı çıkıp oynamaya başlardı. Ben ağırdan alırdım. Korkarmıydım artık kafama gözüme kartopu gelecek diye bilmiyorum ama bir kaç arkadaşım vardı onlar çıkınca çıkardım hep dışarı.. O yaşta bile kalabalık not my style...
Kardan adam yapmıştık bir kere havuçtan burnu, üzümden gözleri... Eridi mi diye pencereden kontrol edip edip dururdum. Bir de bir arkadaşım o zamanlar bana kar yediğini söylemişti. Karı krema zannetmiştim adkkdk Pokemondan mı etkilenmiş ne? orada da öyle bir bölüm vardı.
Şimdi de böyle şeyler var tabiiki, görüyorum. Ama çocuk ruhumu muhafaza etmeme rağmen aynı sıcaklığı hissedemiyorum.. İçim ölmüş gibi ''Bozmayın karları be'' diyorum oynamaya çıkan çocuklara
Her şey çok değişti...
Şimdi gelelim şu anki halimize; kar yağdığından ve benim okulum da en dağlık yerlerden birinde olduğu için 3 gündür tatildeyim. Bunun mutluluğu içinde kara teşekkür ederken anılarım geldi aklıma ve yazayım dedim. Bugün okul vardı fakat gitmedim. Pişman değilim. Çünkü burada bile her yer buz pistine dönmüş. Patenlerimi takıp mı okula gideyim yani ne yapayım. Otur evinde dedim kendime.. Çay iç, kitap oku, gelecekteki ödevlerini düşünüp biraz endişelen...
Hayat zor. Biraz durup sana verdiklerinin tadını çıkarman gerek. Niye yine böyle karamsara bağladıysam..
Neyse birazda karlı hava foto-blog yapayım. İşte 2015'in karlarından kareler...

                                                                       Yeditepede kar

Kartopu savaşı yapan arkadaşlarım...
her kar yağdığında klasik poz..
                                  ve tabii ki kar yağarken kahve almaya gitmek adlı fotoğrafım
                                          Okulda kardan donan bu köpeciği ringe bindirmiştik...

ee o zaman bir dahaki kar tatilinde görüşürüzz..

18 Şubat 2015 Çarşamba

DOSYA YAZILARI -1 UZAKDOĞU MUTFAĞI



Merhabaa bugün  diğer yazılarımdan farklı biçimde ilerleyeceğim  bir yazım ile  geri döndüm. Bundan sonra bu tür ''dosya yazıları'' dediğim daha çok araşırmaya dayalı konularla ilgili olacak yazılarım. Bunun benim ve aday olduğum mesleğim için çok yararlı olacağını düşünüyorum. Neyse  yine bana ve zevklerime uzak olmayan bir konu seçtim. Bu yazımda dünya mutfaklarından en sevdiğim mutfak olan  uzakdoğu mutfağı hakkında bir yazı yazacağım..
 Uzakdoğu mutfağı baharatı ve acısı bol , birbiri ile zıt lezzetlerin bir arada bambaşka lezzetler kazandığı (tatlıyla tuzlunun, bal ile etlerin harmanlandığı) her yönden orjinal bulduğum bir mutfak benim için. Zaten yeni lezzetler denemeye her zaman açık olduğum  ve acının içine girdiği her şeyi rahatlikla yiyebildiğim için kendimi en yakın hissettiğim mutfaklardan biri.
Uzakdoğu mutfağı diyip diyip duruyorum ama kendi içinde de kapsadığı ülkelerin bölgelerine göre elbet farklılık gösteriyor. Ben de  buna  göre yazıp incelemeye alacağım.

JAPON MUTFAĞI
Tüm uzakdoğu mutfaklarında da  bilindiği üzere Japon mutfağında da bizim yemeklerin yanında olmadan yapamadığımız ekmek yaygın değildir. Onlar her yemeğin yanında ekmeğin yerini alan pilavlarından yerler. Buradaki pilav daha çok, az ya da çok haşlanmış pirinç kıvamındadır. Yani bu da bizim pilav dediğimiz şeye pek benzemez. Ayrıca japonların bir de yine pilavgillerden ''onigiri'' dedikleri bir yemekleri vardır. Bu onigiri pilava üçgen şekli vererek içine ton balığı veya et konularak hazırlanır. Nori'ye (yaprak yosun) sarılarak servis edilir. Hiç tatmadım bilmiyorum. Ayrıca bu haşlanmış pirinç pilavının  acı sosla ve soya sosuyla çok yakıştığını söyleyebilirim.

                             Onigiri- Chef Pandita  Linkine tıklayarak ayrıntılara ulaşabilirsiniz.

Japonya'nın en bilinen yemeklerinin başında Suşhi geliyor fakat o Suşhinin bile o kadar farklı çeşidi var ki aklınız durur. Bu çeşitlerine girersem hiç çıkamam diye sadece önemli bir farkı açıklamak istiyorum. Genel bilinenin aksine suşhi dediğimiz şey sadece çiğ balikla yapılmaz. Çiğ baliklı versiyonlarının yanında (özel bir sirkeli pirinçle karıştırılan), sebzeli vs. çeşitleri de vardır. Çiğ balık denince aklımıza Sashimi'nin gelmesi gerekir. Bu Sashimi dediğimiz şey dilimlenmiş çiğ balıktır. İkiside benzer soslarla servis edilirler.  wasabi, soya sosu vs
Japon mutfağının önemli sosları; Wasabi, soya ve Teriyaki (şeker, soya ve sake kaynatılılarak elde edilir.)
Makarna ve erişte yemeklerine geçersek; Bunların başında animelerden bildiğimiz üzere Ramen gelir. yani ''erişte çorbası''  İçinde çeşitli baharatlar, ve sebzeler barındıran bu çorba gerçekten kış aylarının vazgeçilmezidir. Hatta daha sonra bahsedeceğim kore mutfağında da tipik bir öğrenci- aile yemeği sayılır. Biz de  makarna nasılsa onlarda da öyle yani.
Ayrıntılar için--->  Japan fans


Udon (kalın makarna), soba ve somen de diğer makarna- erişte grubunda yer alır.
Ve unutmadan Japon kültürünün milli içkisi Sake  Pirinçten elde edilir ve hafif bir tadı vardır. Tadı rakı ve tatlı şaraba da benzetilir. Son olarak uzakdoğu kültüründe önemli bir yeri olan Çay seremonisi de Japonya çıkışlıdır.

   
ÇİN MUTFAĞI
Çin mutfağı diğer uzakdoğu mutfaklarına oranla belirgin farklar gösterir. Kendi içinde bile bölgelere göre değişen yemekleri vardır. Ama yine de  ortak özellikleri bakımında bu mutfağı ele alırsak, sebze ağırlıklı yemeklerin oluşu, wok adı verilen çukur tavaların kullanılması ve yemek çubukları Çin mutfağının vazgeçilmez özelliklerindendir. Bu mutfağın kendine has malzemeleri vardır. Tofu, soya filizi ,soya sosu, soya sütü bunlardan bazılarıdır. Pilav yine burada da baş doyurucu besindir. Çin mutfağı sebze ağırlıklı olmasına rağmen Pekin ördeği Çin Halk Cumhuriyeti'nin milli yemeği olarak kabul edilir. Kızarmış pilavı, acılı ekşili tavuk yemekleri de vardır. Kahvaltıları ise  bizim kahvaltılarımıza hiç benzemez. Normal yemeklerden oluşur. Mayalı ekmekler kahvaltılarda yerini alır.  Makarna ve erişte türleri de bahsettiğim diğer uzakdoğu mutfaklarıyla paralel özellik gösterir. Buraya Çinlilerin yemek kültürü ile ilgili bilinen genel yanlışları düzeltme amaçlı bir yazı bırakıyorum. Ayrıca şunu da söylemezsem olmaz. Lütfen çinliler böcek yiyiyor ıyy mıyy şeklinde şeyler söylemekten kaçının. Çünkü bu hiç bir şey bilmediğinizi gösteriyor.
 Çinlilerde yemek kültürü
 Çinlerin çayları da oldukça meşhur. ve milli içkisi Baijudur.
Çin sokaklarında satılan yiyecekler
       
Çin mutfağının çok geniş alana yayıldığını çeşitliliğinden bahsetmiştim. Bu da onlarla ilgili bir yazı. Bu siteleri içlerindeki bilgiyi olduğu gibi çıkartmak istemediğim için veriyorum.
Çin mutfağının tarihçesi ve çeşitliliği
Benim tatmak istediğim tatlılarından biri dondurma kızartması. Gerçekten merak ediyorum.




                               
                                                      Buharda haşlanmış Çin mantısı.
                                                          Cr: Followmefoodie

 -KORE MUTFAĞI-
Belki de en sevdiğim yemeklerin olduğu mutfak... Bir acıseverin yüzünü güldürebilir  Kore mutfağı... Milli yiyecekleri Kimchi denen bir lahana turşusudur.  Zencefil  soslu ve salçalı bir lahana turşusu düşünün. Bu turşu her yemeğin yanında verilir.. ve koreliler bu turşunun yapımına çok önem verirler. Bu yiyeceğe dair geçenlerde bir programda kansere karşı koruduğunu  dinlemiştim. Koreliler de kimchiyi soğuklarda dinç tutması ve içlerini ısıtması içi yerler. Pirinç diğer mutfaklarda da olduğu gibi  kore mutfağında da önemli bir besin kaynağıdır. Ancak burada kore dizilerinden, filmlerinden takip ettiğim kadarıyla ramen (ramyon diyor onlar) neredeyse hayat kurtarıcı bir besin. Evde yemek mi yok. ya da öğrenci misin? aç bir paket ramen sıcak suya at bitti işte. Gece gündüz ramen yenen evler var. Başka yiyecek yüzü görmeyen...Korelilerin en önemli sıcak içeceği: Ginseng çayıdır. Balla servis ederler.
Kore'nin en yeni tarihli yemeklerinden biri Buldaktır. Buldak bol baharatlı tavuk yemeğidir. Bunun dışında jajangmyeon yani siyah fasulye noodle, Kimchi mandu ( mandu hamur köftesi),Tteokbokki (acı soslu içi boş hamur çiğnedikçe çiğneyesiniz gelir lastik gibidir ama tadı çok güzeldir), Mul naengmyeon ( çeşitli etlerle yapılan karabuğday erişte yemeği), Yangjimeori-Pyeonyuk ( ince dilimlenmiş göğüs etleri) , Tteoguk (et suyuna dilimlenmiş pirinç keki çorbası), Bulgogi (ateşte biftek) Kimbap ( pirinç ve yumurta ruloları), Bibimbap ( karışık sebzeli pirinç pilavı)
Kore'nin meşhur tatlıları: Hangwa (kore sekerlemeleri), yeşil çaylı dondurma, Bbopgi ( bunun yapılışını izlemiştim. Karamelize şeker ile yapılıyor , sekeri şekillendirmek gibi bir anlamı var), pirinç kekini de unutmayayım. evde denediğim pirinç kekinden başka her şeye benzeyen (ama tadı güzel sütlaça benziyorsdhdkf) aslında gerçeği tatsızmış. Mucige ddok dedikleri gökkuşağı pirinç kekleri... Bir de tatlı olan kremalı versiyonları varmış ki ben bunlardan gerçekten denemek isterim.Tuzlusu da var tatlısı da daha önce bahsettiğim tteokbokki de acı soslu pirinç keki işte.
Korenin meşhur milli içkisi Soju. Hafif bir tadı olsa da çabuk çarpıyormuş okuduklarıma göre (dizilerden gördüklerime göre de bu doğru)
Koreliler çıtır tavuk ve bira ikilisine bayılıyor bu arada.. Bir koreli'ye hadi tavuk yemeye gidelim yanında soğuk bira ile derseniz muhtemelen hayır diyemeyecektir.

Kimchi mandu--->       Kaynak: Korea fans
Kimbap--->           Cr: Misshangrypants
                                                   
                                                 Tteokbokki-->          Cr: Matadornetwork.com
Bu yazı da  uzakdoğu mutfağını neden sevmeniz ile ilgili.. Benden şimdilik bu kadar yeni dosya konuları ile geleceğim. Takipte kalın..
Uzakdoğu mutfağını neden sevmelisiniz?

Kaynaklar: ucu iyagi wordpress
Bakımlıyız.com
mserdark.com
silktrek.com
Nasılkolay.com




6 Şubat 2015 Cuma

SULTANAHMET 'TE BİR GÜN, SEOUL RESTAURANT VE DERSLERDEN ÖNCE SON ÇIRPINIŞLAR.

Merhabaa uzatmalı tatilimin son günlerindeyken bir yazı daha yazayım dedim. Bu haftayı ben kendime tatil etsemde benimle birlikte bir çok arkadaşımın da böyle yaptığını(!) umaraktan içimi rahatlatıyorum. Zaten daha ders ekleme-çıkarma haftası var oooh her türlü rahatım adjdkk neyse ben bugün gerçekten mesuttum.  Sultanahmet gibi kalabalık bir yerde de mutlu olabildim çünkü her yer canım çekiklerle doluydu. Cennet gibiydi. Türk sayısı ne kadar azalırsa o kadar mutlu oluyorum. oksijen gibi. Turistlerin arttığı yerde oksijen miktarı da artıyor benim için tamam saçmaladım.
Birlikte çok eğlendiğim k-pop arkadaş grubumla yine bir kore restoranına gittik. Geçen seferki Taksim-Gaya dan sonra bu seferki durağımız Sultanahmet-Seoul restauranttı. Bayağı yürüdük ama hiç şikayet falan etmedim o yoldan... Etrafa baka baka -burada korelilere annyeong diye diye de eklemek isterdim amma-
Yürürken çok tatlı, renkli yerlerle karşılaştım. Gördüğüm harika şeyleri fotoğraflamadan yola devam edersem hep eksik hissettiğim için hemen aşağıdaki fotoğrafı çekiverdim.


Seoul rest. ilk girdiğimizde sanki böyle gerçekten koredeymişimde bir  yere yemek yemeye gelmişim  gibi hissettim. Her kapı arkasından çıkan, merdivenlerden inen, orada oturmuş yemek yiyenlerin hepsi acumma ve acuşilerden oluştuğu için. Çok eşsiz bir histi. Hatta bizim  masanın hemen çaprazında koreli bir aile vardı. O küçük tatlı kızlarını bir görseydiniz... Nasıl güzel saçları, yüzü kendi daha minicikken... Bize el salladı durdu. Çok sakin yapımdan dolayı yanaklarını sıkıp, mıncıklamadığım için pişmanım evet. Allam bensu lanet olsun karakterine ejfjkgkg
Ne alsak kısmında daha çok zorlandık bu sefer.  İlk defa denediğim bibimbap'a bayıldım. Ondan sonra yine aşırı acıdan zor anlar yaşasakta yemeye devam ettiğimiz  tavuk bulgogi ve ddeokbokki'yi de çok beğendim.  Kore mutfağı tam benlik zaten çünkü acıya aşığım. O pilav demeye bin şahit isteyen pirinç lapalarını bile yiyebiliyorum acı sosları sayesinde. Gerçekten güzel oluyor. Bir tek o çubuklar... Bu konuyu lütfen hiç açmayalım.  İçimde bir heves ama... Ancak evde ramen yerken kendi sıtaylımla kullanıyorum çubuklarımı yoksa başkasının yanında;
''Bir kaşık alabilir miyim acaba?''
(çubuk kullanabiliyorum tabiiki saçmalama, yalnızca belki kaşığa da ihtiyacım olursa hani^^)

Kimchi ve diğer kore turşu ve mezeleri



Bundan sonra biraz da alışveriş ve rahatlama notları;


Yaklaşık bir aydan fazladır büyük bir kış indirimi var bütün mağazalarda, ben de bu indirimin kıyısından köşesinden yararlanıp müthiş eko fiyata bir kaç bir şey aldım. Ne zamandı istediğim bu benefit makyaj kiti de aldıklarımdan biri ama bunu indirimli fiyatla mı aldım bilemedim şimdi^^ Youtubeda sevdiğim gruptan üyelerin make up tutoriallarını izleyip ben de yapıcam diye ağlasam da (erkeklerin idollerin makyaj tutoriallerı) doğuştan çekik gözlü olmadığım için o videolarda yapan kızlar kadar asla benzemeyeceğim. Düşünün bir kız erkeğe benzemeye çalışıyor. üstelik onun makyajını kopyalayarak. Neyse yine buralara nasıl geldim bilmiyorum. onun videosunu da bırakayım bari buraya... 



Her şeyin bir çözümü vardır adlı teselli.
Takma kirpiklere hiç ilgim yok ama cosplay yapmak isteyen bir arkadaşımla bakmıştık.. Epey ilgimi çekti. o an... İnceleyip inceleyip durdum. Bunları da takmak epey zormuş. Nasıl takılacağına dair  video çekiyor vloggerlar düşünün artık 

Ve benim için en can alıcı en güzel yere geldik. Kahve cenneti, hepsini alasım geldi. Ama bunun için (sıcak suda çözülebilen kahvelerden bıktım.) bir kahve makinesine ihtiyacım var. Kofişoplar dışında evde de kaliteli kahve içmek istiyorum. istediğim tadı yakalayamıyorum bir türlü ^:^
Kopi cuseyoo
Size bir fincan kahveyle veda ediyorum her zamanki gibi... Her güzel şeyin bir sonu var kahvenin de, tatillerinde..




3 Şubat 2015 Salı

MISS GRANNY (BACK TO 20) CHINESE VERSION.

Merhabaa... Bugün uzun bir zamandır beklediğim bir filmi sonunda izlemenin vermiş olduğu mutlulukla bu yazıyı yazıyorum. Her şeyden önce filmde Luhan rol almasaydı izlermiydim bilmiyorum. Hatta izlemeyi bırak filmden  bihaber olurdum %99.9 ihtimalle. Bu film için bir sürü şey söylendi ki izlemeden önce hepsine katılıyor idim. Yok luhan'ı kullandılar. Luhan olmasa kimse izlemezdi. Doğruluk payı yok değil ama  İşte fan söylemi hepsi.   Filmi izlediğimde gerçekten luhan olmasa da gideri olan bir film olduğunu gördüm. Zaten Kore versiyonundan uyarlama olduğu için oldukça popüler bir filmmiş. Ben koresini   izlememiştim o yüzden bir karşılaştırmaya giremeyeceğim. Konu zaten değişik ki ben bir filmi sinemada izlemeyince böyle günlerce suyunu çıkaran biriyim. Uzun süre ne televizyonun ne de bilgisayarın başında oturup bir şeyler izleyemiyorum. Buna rağmen bu filmi hiç yerimden kalkmadan izledim. (Nedenini biliyor olmalısınız) Herkese göre değişir fakat  bana göre eğlenceli artı duygusallıydı. Kendi kendime her filmde ağlanacak bir şey bulduğum için... en uç örnek bknz: Harry Potter.
Bu kadar bahsettikten sonra konusundan da kısaca bahsetmek gerekirse;

Shen Meng Jun'un (gerçek büyükanne) macerası  oğlunun onu bakım evine yatırması kararını açıklamasından sonra  bir gençlik fotoğrafçısına girmesi ile başlar. Burada patlayan bir flaş ile 70 yaşından bir anda 20 yaşına dönen büyükanne ne olduğunu anlamadan kendini gençlik hayallerini gerçekleştirirken bulur. Kocasının genç yaşta ölmesiyle çocuğuna bakarken gençliğini çocuğuna adayan büyükannemiz.20 yaşındaki haliyle sahnelere atar kendini..  Meng li jun adıyla (genç büyükanne) Tekrardan yaşadığı yere dönüş yapar ama bu sefer kiracı olarak!! ama genç büyükannenin en büyük sorunu  20 yaşındaki görüntüsüne aşık olanlar arasında. torununun da olmasıdır!
Açıkçası konuyu pek bir yüzeysel geçtim ama spoiler vermemek için yapmadım bunu çünkü fanların yarısından fazlasının filmi artık ezberlediğini düşünüyorum. Sağolsun miss granny Weibo hesabı filmin çıkmasından aylar önce her gün onlarca fotoğraf yayınlayarak gram merak bırakmadı içimizde... O röportajlar, kamera arkası videoları, yok küçük torun luhan special vs vs. dedim ne olur filmi izlememize izin verin artık. Hele biz luhan Turkey olarak o röportajları ve hayran kesitlerini çevirirken hep aynı şeylerin yazıldığını gördük. Luhan: ilk başta çok gergindim.
Sonuç: Artık film sonunda gösterime girdiğinde  sanki  luhan değilde ben oynamışım gibi hissediyordum.
Bir diğer üzücü sonuçta,  bu yazıyı yazarken  fotoğraf araştırmak için googlecuğuma miss granny chinese yazdığımda luhandan başka foto bulamamamdı. Hatta chinese bile yazmadım sanırım. Ee diğer oyucular?
Hakikaten iyi sömürmüşler çocuğu..

Sevimli film afişleri..

*-*         *-*  
Oğlum olduğu için söylemiyorum ama gerçekten oyunculuğu çok iyiydi yavrumun. O erkeksi, asi gitarist havaları... En sevdiğim sahnelerdendi bu.. 
Yüreğimizi nasılda ağzımıza getirdiler bununla...  Kore versiyonunda torunun ölmediğini hesaba katmayıp aklımızı karıştırmaya çalıştılar işte..



Asi luhandan düğün şarkıcısı luhan'a (*-* )
                                                              - Büyükanne dokunuşu


En sevdiğim sahneler; şapşal torunun 20lik büyükanneye hayran hayran bakışları
Genç büyükkannenin ilk şarkı söyleyip farkedildiği sahne (o şarkıya da bayıldım.)
Chen bo li'nin (filmdeki çince adlar aklımda kalmıyorda) karanlık korkusunu yendiği an
---
Ben sonunu çok aceleye getirilmiş buldum (bunu diyebilmem için ilk kore ver. izlemem gerekirdi ama neys.) Birdenbire çok güzel bir rüya gördüm dedi. pat. iki dk gitar çalan lu izlettiler film bitti. Ne anladım ben bu işten.. Daha çözülmesi gerek bir sürü iş vardı büyükanne hemen yaşlandın yine.. Neyse ben herkese bu iç ısıtan filmi izlemesini öneriyorum. Yine söylüyorum  luhan olmasa bile kesinlikle benlik bir film(kendimi avuta avuta bitireceğim bu yazıyı)  Zac Efron'un 17 again'in tıpatıp aynısı konu olarak... Bir çok güzel hikaye iç içe.
Bu kadar lafımdan sonra izlersiniz artık *-*

18 Ocak 2015 Pazar

OOKAMI SHOUJO TO KURO OUJI// KURT KIZ KARA PRENS

Merhaba!! yine bir tanıtım yazısıyla geldim. Bu animeyi bitireli daha  bir ay olmasına rağmen en sevdiklerim arasına girdi. Yine baş karakter çok uyuz, ruhsuz tam aradığım tipte ama bazı özellikleri de var ki.. çoğu zaman kafasını koparmak istedim. Bu benim aradığımın  bile çok üstündeydi.
 Konuya geçersek; baş kız kahraman Erika sevgilisi olmamasına rağmen arkadaşlarına havalı gözükmek için sevgilim var numaraları yapmaya başlar. Ama ortada gerçek bir sevgili olmadığı için yalanı ortaya çıkmasın diye gördüğü ilk yakışıklı çocuğun fotoğrafını çekerek arkadaşlarına gösterir. Bu okulun en popüler çocuğu Kyouya satadır. Erika uydurduğu yalan ayağına dolanmaya başlayınca sata ile konuşmak zorunda kalır. Sata dıştan çok kibar ve iyi görünen biridir. Fakat  gerçekte  kötü kalpli bir kara prenstir. Erika'nın sahte sevgililik oyunu isteğine karşılık öyle bir cevap verirki; Sata'nın isteği Erika nın onun köpeği olmasıdır.  Erika nın zayıflığından yararlanarak ona köpeği gibi davranır. Hatta tasma bile takar. Neyse fazla spoi vermeyeim de bu tasmanın anlamını da izleyerek görün.

    YAZININ BU BÖLÜMÜ AĞIR SPOILER İÇERİR.

Erika'nın kendini köpek olma oyununa kaptırdığı, aşırı itaatkarlıktan neredeyse kuyruğunun çıktığı sahneler beni gülmekten öldürdü. Ama sato-kun coolluktan ölecek. Her şeyi kendi istediği şartlarda kabul etmesi ve o sen benim köpeğimsin benim iznim olmadan bir yere gidemezsin halleri Maço sato.
Zorla da olsa bir selfie çekinebildiler beraber. Erika şok olsa da sato yaptı yine yapacağını... 
İşte Sato Erikayı hep bu şekilde başını okşayarak sevdi. Eee ne de olsa köpeği değil mi? Adam aşka inanmıyor, sadakate inanmıyor, ve köpeklere aşık. Bunların birleşiminden de kendine 7/24 itaat göstermesini istediği bir arkadaş aradığı çıkıyor. Bazı durumlarda Erika'ya çok acıdığımı söylemek isterim. Düşmediği durum kalmadı. Yalandan bir erkek arkadaş olsa da (sonlara doğru gerçeğe dönüşsede) kim hediye olarak tasma kolye almak ister ya korkunç. Bir tasma takıp gezdirmediğin kalmıştı Sato dedim. Süper. 
Kurt kız kara prens mod vol 12345

Bu öpücük tam olarak hangi sahnede gerçekleşmişti hatırlamıyorum. Ama buzları erittiği kesin. Gerçi Sato aşık olunca bile pek bir yumuşamadı ama. Yalnızca daha kıskanç, sahiplenici bir şey oldu. Karşısındakine insan gözüyle baktığı bir sahiplenicilikti bu tabii. ''Gel Erika ben senin sahibinim'' cinsi bir şey değil. Adamın seni seviyorum diyişi bile cooldu ya unutamıyorum. Öyle bir ana denk getirdi ki... seslerle birlikte bir uğultu olarak havaya karıştı o ses. Sonra bir de bir daha söyleyemem duysaydın diyo. Ağzına kürekle girişecektim valla.
Neyse  yer yer delirdiğim çok eğlenceli bir animeydi bence. Böyle başrolün arıza olduğu animeleri seviyorum..



9 Ocak 2015 Cuma

İSTANBUL KAHVE FESTİVALİ// İSTANBUL COFFEE FEST

Merhabaaa..
Bu yıl ilk kez düzenlenen İstanbul kahve festivaline gittim, gezdim, denedim. Bunları bu kadar kolay yazıyorum lakin ne şartlar altında gezdiğimi bilmiyorsunuz.  Galata Rum Okulunda gerçekleşen festivale katılım oldukça fazlaydı. Ben de  öyle bir günü ve saati seçmişim ki  böyle bir kalabalık görmedim. Adım atacak yer bulduysanız şanslı sayardınız kendinizi o derece bir kalabalık. Bir de benim gibi hadi her şeyi deneyelim fotoğraf çekelim havasında olan biri için  tam bir çileydi. Ben kahve festivali için cumartesi 15:00 seansını seçmiştim. Tamam cumartesi elbet kalabalık olur diyordum ama bu kadarını gerçekten beklemiyordum. Gerçekten herkes bu festivali bekliyormuş meğerse... Kahvesever bir milletiz ne güzel ne güzel..


Tabiiki denemediğim kahve kalmasın diye çok uğraştım. Adım adım uzun sıralar bekleyerek hepsini denemeye çalıştım. Ama ne mümkün .Özellikle zemin kat. Aldığım kahve kafamdan aşağı geçmesin diye kaça kaça bir hal oldum. Ama canlı jazz müzik eşliğinde ve buram buram kahve kokuları arasında keyfimin kaçmasına  engel olamadı hiçbir şey. . Bir ara merdivenin başında durdum ve kalabalığı izledim. . O kadar kahvenin yan etkisiydi sanırım Aslında bunu teras katında güzel galata manzarasını izleyerek yapmam gerekirdi ama oraya tekrar çıkmaya cesaret edemedim . sürekli basın/ press diye bağıran insanlara baktım.  İnsanlar ifadesizdi  ama memnuniyetsiz de görünmüyorlardı. Uzaktan uzaktan süzdüm insanları (gazeteci adayı gözlemciliği ) Bir de çok zemin katta kahve standlarını gezip denemeye çalışırken birden elektrikler kesildi. Herkesten bir ağğğğ sesleri yükseldi. Orkestra sustu falan tabiiki öyle kalmayacak niye kuru heyecan yapıyorsunuz? Arkamdan önümden ne biçim organizasyon bu söylemleri geldi Afedersiniz de burası Türkiye bunu bulduğuna şükretmiyorsunda... daha iyisi için böyle düşünenleri Avrupaya yollayalım. Neyse böyle bir anı da paylaşmak istedim. İnsanlar nankör.


Şimdi görgüsüzlük gibi algılamayın sakın  ama sadece size tanıtmak ve bilgi vermek amaçlı hangi ürünleri denediğimi yazacağım. En sevdiğim ve beğendiğim Nespresso 'nun  Lattesi oldu. Böyle bir hafiflik, yumuşak içimli. Çok hoş bir kokusu da vardı. Özellikle ilgimi çeken bir başka kahve türü soğuk demleme kahveydi.. Alırken bize biraz beklememizi kahvenin üste çıktıktan sonra içmemizi söylemişlerdi ben de merak ettim araştırdım.  Bu kahvenin ismine ''NİTRO COFFEE'' deniyormuş ve tadının sırrı da nitrojenle basınçlandırılmış musluklardan servis edilmesinden geliyormuş. Bu da kahveye ipeksi ve yumuşak bir tat kazandırıyormuş. Tadı gerçekten çok değişikti. Okuduğum makalede aynı zamanda bu kahvenin bira ile aynı yöntemle elde edildiğini söylüyordu. Bira sevenler bilir. Ben çok içli dışlı değilim. Kaynak: Kahve candır.
Bir de kervansaray kahveden denediğimiz elbistan kahvesi vardı. Elbistan kahvesi diyorlardı ama tam olarak doğru duyduğumdan emin değilim. Kahveyi de milletin omzunun üstünden kaptım. zaten tadı damlasakızı ile harmanlanmış türk kahvesi gibiydi ama sek Türk kahvesi değil de böyle sütlü bir şeyler de sezdim (Hoşgeldin gurme!) sonradan öğrendiğime göre sahlepmiş.
Nespresso latte
Soğuk demleme kahve


Özel kahve markalarının yanı sıra her zaman günlük hayatımızda kapısını çaldığımız markalarda vardı. Starbucks hiç kusuruma bakmasın yüzüne bile bakmadım. Ama Roberts coffeenin aromalı lattesi merakımı kabarttı. Bir süre kahve tadı alamasam da güzeldi.
Kahvelerin çeşitliliği yanında çikolata standları da  çok çeşitliydi. Hepsini sömürdüm..Gerçek bu.
Konu kahve olunca daha neler yazarım ama siz okur musunuz bilmiyorum. Bu kahve festivaline dair son sözlerim organizasyonda sıkıntılar olmasına rağmen kaliteli kahve markalarıyla ve geniş çeşit yelpazesi ile oldukça başarılı bir iş çıkartılmış olmasıydı. İstanbul da ve yapılabilirse Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde böyle organizasyonların yapılması beni mutlu ediyor. Bizi güzel kahvelerle buluşturan bu güzel festivale teşekkürlerimi iletiyorum...

                                                             Bunlarda festivalden kalanlar...