30 Haziran 2015 Salı

NE İZLEDİM: SCHOOL 2015:WHO ARE YOU?





















Merhaba yine bir k-drama ile döndüm.. Orange marmalade yi yarıda bıraktıktan sonra bir süre okullu drama izlememeye karar vermiştim ama School 2015 övenlere sırtımı dönemedim. Dizi daha ilk bölümlerinden beni etkisi altına aldı. Ağlamaktan tutun deli gibi kahkaha atmalara kadar yine her türlü duygu durumunu yaşadım bu dizide de...

Spoi vermeden konuyu özetlemem gerekirse; Go Eun-byul prestijli bir lisenin popüler bir öğrencisidir. Okul gezisi sırasında  tuhaf bir şekilde ortadan kaybolur döndüğündeyse  hafızasını kaybetmiştir ve hiçbir şey hatırlamamaktadır.
Bu sırada Eun byul'a bir ikizi kadar benzeyen Lee Eun-bi'nin  bambaşka bir hayatı vardır. Eun bi okulda sürekli zorbalık gören ve bir de üstüne okuldan atılan bir öğrencidir. Bir gün artık yaşadığı tüm şeyleri kaldıramayıp bir not bırakarak intihar eder. Kendini suya bıraktığı sırada orada onu kurtarmak için biri beklemektedir. Bu kişiyi tahmin etseniz bile ben söylemeyeceğim.
Ani bir şekilde ortadan kaybolan Eun byul geri döndüğünde kim olduğunu  hatırlamamaktadır. Fakat bir süre sonra hafızası geri geldiğinde kim olduğunu en ufak ayrıntısına kadar hatırlar... Ama yaşadığı hayatla ilgili hala bir bilgiye sahip değildir.
Çünkü Eun bi  Eun byul'un yerine geçmiştir.
Herkese Eun byul olduğuna dair yalanlar söylemeye devam ederken okulun gizemlerini çözmeye uğraşır.
Eun bi bu yeni yaşantısında yalnız değildir. Ona düşman olanların yanında yardım edenler de olacaktır.


***BU KISIMDAN SONRASI AĞIR SPOILER İÇERİR
Yine ölesiye kasıntı bir giriş yazdıktan sonra artık rahatça yardırabilirim. Dizi yine klişelerle başlamış olsa da sonradan kesinlikle diğerlerinden farklılaştı. Konu elveldiğince çiçeklendi çeşitlendi finale kadar ve  ayrıca o sıradan aşk üçgenlerini de unutun bu diziye başlarken çünkü buradaki aşk üçgenimizdeki kızımız ikiz bildiğiniz gibi  o yüzden baş rol oğlanımız  aslında kimi sevdiğini anlayamıyor uzun bi zaman...



Han Yi Ana da üzüldüm yani.. sen git çoçukluğundan beri sevdiğin kızın kardeşine aşık ol sonunda... Bir de işin ilginci Eun Bi nin kimliğini ilk öğrenenlerden değil Yi an. Eun bi yi hafızasını kaybetmiş  Eun byul olduğunu sanarak  sevmeye devam etti. Eun bi olduğunu öğrenince kendini geri çekti ama olmadı şimdi bu durumda mantığım diyor ki eun bi ve eun byul birbirlerinden iki ayrı dünya kadar farklılılar peki sen eun bi yi eun byul diye sevmişken gerçekten hangisinin kişiliğine aşık oldun?
İyice içinden çıkılmaz bir hale getirdim biliyorum.



Kong Tae Kwang dizinin en sorunlu, agresif, serseri gibi görünen ama aslında en duygusal çocuğu... Okul müdürünün oğlu ama bunu kimse bilmiyor.  en başından beri çizgisi belliydi. O hep Eun bi yi sevdi. Eun bi'nin kimliğini ilk öğrenen kişi o yüzden Eun bi yi eun bi olduğu için sevdi. Hep de üzülen o oldu. Ne zaman Eun Bi'nin başi sıkışsa hep orada oldu. Böyle her zaman ikisini şipledim çünkü Tae Kwangın gözlerindeki sevgiyi görüp her seferinde mest oldum. Ya bu kadar güzel rol yapılır be insafsız çocuk. Hissettim yani duygularını en ince ayrntısına kadar... O kız o güzel bakışları hep reddetti. Bu da içimde bir yara olarak kaldı işte . Dua etsin o senarist Han Yi An ıda sevdim, Yoksa daha çok dırdırlanırdım ben bu duruma.





Bir de her dizinin mutlaka olmazsa olmazı bir kötü karakter de vardı tabiiki.. Hem de ne kötüydü, Bi bilgisayarı yumruklamadığım kaldı izlerken.. Bu kişi  Eun Bi ye  eski okulundayken zorbalıklarıyla hayatı zindan eden  Jo Soo Hyangdı. kı resmen şeytanın vicut bulmuş haliydi yaa.. bir insan hiç mi pes etmez. Okula geldi. Eun bi yi buldu. Başta adının değişikliğini , popülaritesini sinsi sinsi anlamaya çaliştı. Eun bi yi tenhada kıstırdı yine hatta.. ama artık yemezler karşısında eun bi karakterli Eun byul var. Neler yapmadı ya k drama tarihimin en kötü karakteriydi belki de..  Eun Byul un en yakın arkadaşını ayartmaya çalıştı. Sonra geçti Han Yi an ın beynini yıkadı. Eun bi nin defterini çalıp el yazılarını ortaya çıkarmakla tehdit etti. Ama herkes onun zavallı oyunlarına kanmayacak kadar akıllıydı çok şükür...  sonra kendisi yaptığı küçük oyunlar içinde boğuldu. Dışlandı, zorbacı kız olduğu ortaya çıktı falan filan uzun hikaye. Dizinin içinde o kadar çok birbirine geçmiş hikaye var ki.. Hangisinden başlayıp neyi neye bağlasam bilemiyorum bende...





Final bölümünü de uzun uzun anlatmayı da çok isterdim. Ama buraya kadar bile okumaya haliniz kaldığını sanmıyorum. O yüzden çok uzatmicam. Bütün bir dizi boyunca karşı karşıya kaldığımız kimliğini bulma mücadelesinde  mutlu sona ulaştık. Lee eun bi eun byul'un adıyla elde ettiği popülerliği, arkadaşlığı kendi kimliğine kavuştuğunda da  devam ettirmesi final bölümünün en güzel sahnelerinden biriydi. Lee eun bi artık Go eun bi idi ve kendine ait bir hayatı ve arkadaşları vardı. (Yazarın gözleri dolu dolu şu an..*-*)
Final bölümüne dair tek içime sinmeyen şey... belirsizliğiydi. Yani şimdi Tae Kwangın duygularına karşılık veremem dedi tamam ama Han Yi An a hem senden hoşlanıyorum hem de zamana ihtiyacım var demesi olmadı yani... Eee iki gülüştüler bitti. Tatmin olmadım.
Kendimden yine anladım ki.. Seyirci olan ben ( ve siz?) istediği olsun ya da olmasın bir son görmek istiyor. Ne oldu şimdi ben niye izledim bunu dememek için. Tabiiki bu dizi için böyle demiyorum favori dizilerim arasına girdi bile ama hani biraz daha son gibi olsaymış keşke senarist abicim.
Bence senin de için rahat değil ama neyse.. Biriyle olmadı diğeriyle de olmasın demişsin napalım.
Uzatmayacağım demiştim destan yazmışım yine.. Şimdilik bir dizinin daha sonuna geldik.. Bir sonraki K-dramamda görüşmek üzere...








26 Haziran 2015 Cuma

STAJ GÜNLÜKLERİ -1

Merhabaaa.. O merakla beklediğim nasıl olacak acaba dediğim istanbul life dergisindeki  stajım sonunda başladı. İlk haftaki gözlemlerimi ,yaşadıklarımı yazıya dökmek istedim hemen.. Beklediğim gibi ürkünçlü bişey de çıkmadı ayrıca djffk işte bunlar hep bilmemenin verdiği kuruntular...
Dergi daha güzel daha rahat bir ortam... Sohbet ortamı farklı, havası farklı.. Herkes birbiriyle iç içe çalışıyor.. gizli saklı yok. Kapalı kapılar yok.  Tabiiki sıkıntıları da var çünkü belli bir süre içinde yetiştirmen gereken sayfalar var, ama gazete ya da bir kanal gibi her şeyi bir günde yapma zorunluluğun yok. Daha geniş bir süre zarfında yapıyorsun işlerini.. ve bu da dergiciliği sevmem için önemli sebeplerden.. Ben kısıtlı bir zamanda kilitlenip kalanlardanım çünkü. Yaratıcılığım ölüyor adeta şunu şunu şunu aynı gün içinde yapacaksın denilince..

İlk gün biraz korktum. Çünkü hiçbir şey yapmadım. Sıkılmaktan yorgun düştüm. Dedim böyle mi olacak hep? öyle olmadı tabii ki.. azar azar geldi işler.. Hayret bir şey ki ağlamaklı bir surat ifadesiyle yapılacak iş var mı diyorum artık.. onların çok fazla işi var ama yaptıkları işe çok hakim oldukları için hızlıca yapıyorlar ben de olsam hemencecik yardım almadan bitirmek isterim. Hani şöyle bir durum (kendi bakış açımdan söylüyorum) başkasına anlatıp vakit kaybedeceğime kendim bitiririm daha iyi.. Demekki ben biraz mesleğimde yol alsam gelen stajyerlerle hiç ilgilenmicem fjfjfkkfkf
Orada yaşadığım her şeye bir deneyim olarak bakıyorum. Ortamı solumak bile bir artı neyin nerde olduğu, işlerin nasıl yürüdüğü, kimin hangi durumda  kimle iletişime geçtiği falan... Memnunum yani.. çümkü bir şey yapmadığım zamanlarda  bile pat gözlem gücüm devreye girip her şeyi belleğe atıyor..
İlk zamanlarda bir çok farklı yere telefon açıp bilgi alarak başladığım işler yavaş yavaş daha çok yazı yazmama doğru ilerliyor. Bir iş vermedikleri zaman oyalanacak bir şeyler bulmam da zor olmuyor.. kendi kendime çeviri yapıyorum. Blogum için taslak yazılar hazırlıyorum falan
Unutkanlığım artık beni aştığı için her gün küçük bir not düşüyorum deftere.. bugün bunu yaptım gibi mesela...

Staj 5.gün

'' Hiçbir şey yapmıyorum. Yapıyorum belki ama az geliyor, bir yerlere telefon ediyorum sadece ve telefon olayı hahahahaah çok sevdiğim bir şey değil, Ama daha başındayım. Renkli bir ortam fakat hareketli değil, yine de hayallerimi suya düşürmemeliyim. Unutma ki, en alttan başlamazsan en üste hiçbir zaman ulaşamazsın.''

Bu tür şeyler yazmışım deftere o an nasıl bir ruh halindeysem artık... Bir anım bir anıma uymuyor...
Bir tek sabahları olan vapur yolculuğum güne mutlu başlamamı sağlıyor. 20 dakika bile olsa insanın kendine güzel bir şey armağan etmesi gerek.  Resmen bir haftada küçük bir pollyanna ya dönüşmüşüm de haberim yok.

İşte böyle benim ilk haftamdan aktarabileceklerim bu kadar.. gerisini benden daha çok şey anlatabilecek olan fotoğraflara bırakıyorum.














21 Haziran 2015 Pazar

BİR BAŞKA CUMARTESİ..


Bu cumartesi uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım ve günün erken saatlerinde kendimi sokaklara attım. Sabah 9 gibi çıktık evden hedef güzel bir vapur yolculuğu ardından kahvaltıydı. Çok uzun olmayan bir yolculuktan sonra ortaköy'e vardık. The houseyi seçtim çünkü boğaz köprüsü tamamen görüş alanımı kaplıyordu ve bu beni büyüledi...
Arada değişiklik istiyor insan, hep gittiği yerlere gitmemek, farklı şeyler denemek istiyor.. Aynı yerlerde takılmak sadece alışkanlıklarımızın bir ürünü olarak geliyor bana ve belli bir yerden sonra sıkılıyorum. Aslında bana kalsa bulunduğum yerden sıkılma sorunumu kökten çözerim yani ülkeden dışarı atarım kendimi ama bağlı olduğumuz şeyler var.. insan bırakamıyor.
Bugün normal cumartesilere perdeyi çekip taze bir cumartesiye pencere açtım. Tatil de olması vesilesiyle  stajımdan bana kalan haftasonlarımı yeni yerler deneyerek geçirmeye çalışacağım. Yazı pek yenilenme mevsimi olarak göremesem de... ona bir şans vermeyi düşünüyorum..


huzurlu bir sabah kahvesi.. Ilıktı. Ama ne olursa olsun fincanda kahve bırakma gibi bir alışkanlığım yok :)::)


                                              Henüz vaktimiz varken... yazlar hala bizimken sabah evden çıkılmalı, kahvaltısını her gün evde yapan biri olarak (hatta bazen hiç yapmayan) dışarıda boğaz havası soluyarak kahvaltı yapmanın tadına doyamadım. Yediğim şeyin değil aktivitenin tadına doyamadım. Böyle bir fark var arada.. Tatil sevmem, güneş sevmem, ama sevdiğim şeyler de varmış yaza dair.. tek tek keşfediyorum..


House nin içerisindeki bu küçük köşeye bayıldım fotoğrafını çekmeden duramadım. Küçük kavanozlarda satılan her şey hassas noktam zaten..


                                      Bu da böyle bir köşe.. kitaplar, dergiler... Dinlendirici...

ve öğleden sonra ikinci bir kahve molasından önce asla vazgeçemediğim uzakdoğu mutfağı klasiği.. Japonya ve Çin de noodle Kore de ramyon denilen daha önce tatmayanların makarna diyeceği klasikleşmiş yiyecek. Kore'nin ramyonunu noodleden daha çok sevsem de (yapılışları çok farklı tabiiki) bu da çok sağlıklı(!) öyle ünlem falan koyduğuma bakmayın gerçekten sağlıklı.... sadece benim sağlıklı yiyecekler diye yazmaya alerjim var..
Artık kendi chopstick tutuşumu da keşfetmiş bulunuyorum bu arada.. Baktım ben prolar gibi kullanamıyorum. Dedimki kendi tarzımı yaratayım.Şimdilik kavrama kısmında başarılı değilim ama noodle yerken işimi görüyor... Daha da geliştireceğimi ümit ederekten burada noktalıyorum yazımı..
Küçük bir cumartesi raporu vermek istedim. Arada kendinizi mutlu edin ve farklılıklar yaratın. sınuçlarını  göreceksiniz.
:):)


2 Haziran 2015 Salı

NE İZLİYORUM: ORANGE MARMALADE


Bir önceki postumda yeni bir diziye başladığımı söylemiştim. Pretty little liars'ın 5. sezonunu bitirdikten sonra amerikan dizilerini yine bir kenara bıraktım. ve koşa koşa ait olduğum yere geldim.
Kore dramaları!!!




Orange Marmalade  vampir bir kızla  okulda popüler bir çocuğun aşkını anlatıyor. Konu çok klişe ama alıştığımız vampir oğlan- masum kız durumunun tam tersi olması benim ilgimi çekti. Bir de her dizisiyle beni ağlamaktan solduran korelilerin bu fantastik konuyu nasıl ele aldıklarını merak ettim.Şu ana kadar 4 bölüm yayınlandı ve bir kaç ayrıntı dışında gayet başarılı buldum.



Dizi vampirlerle insanların 200 yıl önce yaptıkları anlaşmayla birlikte yaşamaya çalışmasına dayalı..  İnsanlar aralarında vampirlerin olmasından dolayı hiç memnun değiller ve hayatlarının tehlikede olduğunu düşünüyorlar. Vampirler ise kimliklerini belli etmeden bir insan gibi yaşamlarını sürdürüp gitmenin peşinde -tabii bazı istisnaların dışında-
Dizinin merkezinde okula yeni transfer olan vampir kızımız Baek Ma Ri var. Onun da tek bir isteği  fazla dikkat çekmeden liseden mezun olabilmek. Ama işler hiç de istediği gibi gelişmiyor. Çünkü okulun en başarılı ve popüler çocuğu Jung Jae Min İlk metroda gizemli bir şekilde karşılaştıklarından beri Baek Ma Ri'den hoşlanıyor.
Ve diğerleri... bir gazeteciye röportaj verip vampirlerin tüm sırlarını ortaya çıkaran  Han Shi-Hoo da Ma Ri ile aynı liseye başlayınca olaylar karışıyor.. ve rekabet başlıyor..

Konuyu kısaca toparladıktan sonra kişisel görüşlerime geçmek istiyorum. Biraz acımasız olacağım bu konuda.. Şimdi benim dizilerdeki başrol oyuncularıyla ilgili takıntılarım var beğenemezsem ya da tam olarak ısınamazsam birbirleriyle olmalarını istemiyorum. Gidip hemen ikinci kız ya da çocukla şipliyorum. Bu dizide de böyle bir sorunla karşılaştım. Okulun popüler(!) çocuğu Jae min'e bir türlü ısınamadım. Az kalsın diziyi bırakacaktım ama merakıma yenik düşüp devam ettim. Sonra İkinci çocuk geldi ve arka fonda ''only you' çalmaya başladı. Tabiiki onu görünce esas çocuktan iyice uzaklaştım. Aşağı bırakıyorum onu...





Dizilerde gidip hep sorunlu tipleri beğenirim zaten. Bu da dizinin konusunda bahsettiğim o illegal röportajı veren çocuk Han Shi Hoo  Kötü biri değil ama aykırı. Dikkat çekecek şeyler yapıyor ve sonu kötü bitiyor. Ağır bir çocukluk geçirmiş ve hüzünlü bir hikayesi var.. İzleyerek öğrenin istiyorum.
Ve tabiiki Ma Ri den hoşlanıyor...
Dizide beğendiğim bir kaç detay vardı. Mesela diğer vampir yapımlarından farklı olarak verilmek istenen mizahı sevdim. Ma Ri'nin makyaj çantasının içinde domates suyu kutusunda kan taşıması ''Benimde makyaj malzemem bu'' der gibiydi. Ya da ben böyle yorumladım. Ama işin gerçeği dizide 12 saat kan içmezlerse çok kötü şeyler olabiliyor. Gözleri mora dönüyor ve bommm....
Bir diğeri de Normal aileler gibi kahvaltı masasına oturup ''Vampire Breakfast'' yapmaları... Kadehlerde kanlar... hmm bu seri güzelmiş falan diyorlar. Hoşuma gitti.




Bizim buradaki metroda olsa taşlaya taşlaya dışarı atmışlardı. Neyse... Kızcağız isteyerek yapmadı sonuçta.


Ne kadar %99.9 olmayacağını bilsemde favori kapılım.. Sad but true.....


Kimseyi etkilemek istediğim falan yok canım nerden çıkarıyorsunuz. djfjf Sizi bay vampir ile başbaşa bırakıyorum.

1 Haziran 2015 Pazartesi

FİNAL HAFTASI SONRASI KAFA KARIŞIKLIĞI.

Uzun bir aradan sonra merhabaa... Tamamen kuş gibi hafifleyemesem de yine de finalleri atlattım çk sükür vvmmf... Yine cehennem azabının bir üst leveliydi çektiklerim. Bütlere kalmadım kalmayacağım inş.
Bir de bu final döneminde keşfettim ki ilk defa hunharca fotoğraf çekmemişim. Gerçekten hayretim şaştı.. Nasıl fotoğraf çekemeyecek kadar gözüm dönmüş ya da meşgul olabilirim diye düşündüm. Bloga fotoğraf bakarken dosyalarda  bir elin parmağını geçmeyecek kadar seçeneğim vardı.
Ayfon aldığım güne lanet ediyorum zaten.. Neyseki şimd kamerası düzeldi. Yoksa fotoğraf çekmek için elimi kıpırdatasım yoktu.


Neyse şimdi de büyük bir boşluk içindeyim. Çünkü sınav döneminde bunu yaparım at cebe, şunu da tatilde yaparım dediğim şeyler bir araya gelip bana sırıtıp duruyorlar bütün gün. Hepsi de ilkönce beni yap hadii dercesine bir yarış içinde... Ottokeee...
İlkönce yarım kalmış dizilerimi izlyorum ki kafam rahatlasın.. Bir yerlerde bişeyler yarım kalınca beynimi kurcalıyor çünkü... Sonra günlük tutma tarzımı değiştirdim artık kolaj cinsinde şeyler yapıyorum. Resim çiziyorum öyle. Bir de yarından tezi yok korece öğrenmeye devam edeceğim. Kelime ve alfabe öğrenmeyi de tekrar listeme aldım.




Yapacağım daha bir sürü şey var. Çinli arkadaşlarımın mektuplarını tamamlamam ve yegane mektup arkadaşım morcivert şapkalının aylar önce hazırladığım mektubunu göndermem gerek... Bu Haftadan sonra hepsini halledeceğim.

Ayrıca bu yaz  sosyal aktvitelerimi kendim yaratacağım çünkü sıkı bir para briktirme kampına soktum kendimi en yakın arkadaşımla planladığımız dev asya seyahati için bu şart..

Haziran'ın ortasında da dergide stajım var. Buraya staj günlükleri tarzında bir şeyler yazarsam şaşmayın.
Bu yazı resmen kendme not şeklinde oldu.
İzlediklerimi özetlediğim br yazıyla geri geleceğim.
Görüşürüzz..