11 Eylül 2015 Cuma

NEOKUDUM: SOPHIE KINSELLA - AUDREY'Yİ BULMAK





Geçen hafta  o çok istediğim kitabı sonunda alabildim. Kişisel gelişim ve kariyer kitaplarına takılı kalmaktan roman okumayalı uzun zaman olmuştu. Alınca da bir hevesle yarısına  kadar okudum.
Sonra da her zaman yaptığım gibi kendimi yavaşlatıp kalan sayfaları 1 haftaya böldüm(:(
Kısaca konusuna değinirsek; Sophie Kinsella'nın ilk gençlik romanı olma özelliği taşıyan ''Audrey'yi bulmak'' Ergenlikteki gençlerin yaşadıkları sorunları ele alıyor. Roman evin içinde bile güneş gözlükleriyle gezen '' iletişim kurmakta -küçük- sorunları olan'' Audrey'in dünyasını bize açmakla kalmayıp audrey'in oyun bağımlısı kardeşini gazete ve internetteki bilgilere her şeyden fazla önem veren endişeli ebeveynlerini de mizahi bir dille önümüze seriyor.
Sanki bir gazetenin kitap ekine yazıyormuşum gibi oldu. Şimdi kendi yorumlarıma geçeyim.

Audrey kitap boyunca ''kertenkele beyni''ile, dışarı çıkıp insanlarla sözsel ve ya temassal iletişim kurmanın zorluklarıyla baş etmeye çalışıyor.Dışarı çıkmıyor, günün büyük bir kısmını  karanlık bir odada televizyon izleyerek geçiriyor Kertenkele beyin tanımlamasını ben çok sevdim çünkü aslında bir insan için çok zor olan bir durum ancak bu kadar sevimli hale getirilebilirdi. Bu benzetmede söz konusu olan beyin kontrolü ele geçirmiş, kuralları kendi koyan beyin demek. Ona hükmedemiyorsun o seni yönetiyor, yapmak istemediklerini büyük korkuların haline getiriyor... Ve eğer onu yenmeyi başaramazsan bir kölesi haline geliyorsun.
 Aslında yazar önemli bir problemi bir gençlik komedisiyle harmanlayarak kitabın trajedi unsurları içermemesini sağlamış. Kitabın arkasını ilk okuduğunuzda '' acaba bu kız neden evin içinde güneş gözlükleri ile dolaşıyor'' diye merak edip, bu merakınızı gidermeye çalışıyorsunuz.

Evet Audrey evin içinde (bile) güneş gözlükleriyle dolaşıyor. Çünkü bazı problemleri var..Bunu başta size anlatmak istemiyor.. Ama sayfalar ilerledikçe bir şekilde öğreniyorsunuz.
Göz kontağı (!) onun için ölüm gibi bu konuyla ilgili bir tanımlamasını çok sevdim. ''Gözler  küçük zararsız jöle kütleleri, hepimizin gözü var. o zaman neden bu kadar rahatsız ediyorlar'' Çünkü gözler içinde bütün bir bedenin vermek istediği mesajı taşır. Ağzımız yalan söylerken veya hislerimizi savuşturmaya çalışırken bile gözler her zaman gerçeği söyler...
 bu bölümleri okurken göz kontağı bence de gereksiz bir şey audrey diyip durdum. Evet hiç hoş değil ve rahatsız edici... bir çift gözün gözlerindeki bütün enerjiyi çekebileceğine inanıyorum çünkü
Audrey'in iyileşmesinde ve kendini bulmasında en etkin rol oynayan kişi kardeşinin arkadaşı
Linus! Linus adeta audrey'in karanlık yolunun ışığı oluyor. Hepimiz zor zamanlarımızda
Bizi düştüğümüz durumdan çekip çıkaracak bir kahraman isteriz. İşte o da böyle bir kişi


Linus kendi yöntemleriyle Audrey'in güneş gözlüklerinin içine sızmayı başarıyor. İlk başta birbirlerine
küçük notçuklar yazarak anlaşıyorlar, sonra yavaş yavaş gerçek iletişim başlıyor
Ayakkabı kontağı da bunlardan biri.

Audrey'in sürekli gittiği psikoloğu ona artık kabuğunu kırması gerektiğini ve dışarı çıkmasını söylüyor. Starbucks'ı öneriyor. Linus Audrey'i starbucksa götürmeyi başaran kişi oluyor



Audrey'in iyileşme basamaklarından bir diğeri de ''benim huzurlu ve sevgi dolu ailem''
belgeseli projesi, Audrey her gün evin içini, evin çevresinde olup biteni kameraya alıyor ve
dış ses olarak kendi olayları yorumluyor. 


Audrey'in kertenkele beyniyle baş etme yöntemi.
Audrey starbuckstan sonra (kitabın son 10 sayfasına kadar güneş gözlükleri gözünde) kendine güven duymaya
başlıyor. Linus yanındayken her şeyi başarabileceğini düşünüyor. İkisi küçük oyunlar oynuyorlar. Audrey herhangi birini seçip onunla konuşmaya çalışıyor falan.. Bu ikisinin ilişkisini gerçekten çok sevdim. Sevdiğim bir bölümü daha ekleyip sonlandırıyorum.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder