23 Ekim 2014 Perşembe

KIŞA HAZIRLIK...

Merhabaa yılın en güzel zamanları yeni yazı ile dönmek de çok güzel oluyor...  Gözlerimin önünde neler uçuşuyor bir bilseniz. Balkabağı sezonunun açılmasıyla yemek blogu manyağı oldum. Yabancı bloglardan bir sürü tarif okuyup yine hiçbirini denemiyorum huhahaha içim gidiyor ama içim...
balkabağı sezonu demişken kıyıdan köşeden halloween havası soluduğumu da söylemeden edemeyeceğim Türkiye'nin göbeğinde halloween ruhunu yaşamaya çalışıyoruz işte taşlanmadan Christmas zamanına kadar sağ kalabilirsem...
neyse yine konuyu başka taraflara çektim size bu yazımda son bahar sonu kış başlangıcı neler yapılır, alışverişli, çaylı, ve bir kaç değişik önerili bir yazı yazıcam..  



Kış çayları.:  Benim gibi mevsim geçişlerinde soğuk algınlığına  yakalanmaktan şikayetçiyseniz, mutlaka ıhlamura da maruz kalıyorsunuz demektir. Ihlamurun ne kokusunu ne tadını seviyorum. Şifa niyetine diyenlere de al sen iç diyemediğim için bir sürü çay araştırdım. Sadece hastalık çayları değil, sıcak içecekler kış boyunca en vazgeçilmez şey bence.. Hele böyle  bitkileri karıştırıp adını 'kış çayı'' koyuyorlar ya kesin beni düşündüler diye geçiriyorum içimden.  Tarçınlı, zencefilli ve karanfil kokulu çaylar favorilerim. İçine limon kabuğu atınca ayrı bir huzurlanıyorum. Bazen sadece kolaya kaçarak meyve aromalı çaylara sığınıyorum. Sadece sıcak su içsem daha çok zevk alırım heralde.
we heart it te gördüğüm odalardan sonra dekoratif mumlar alıp  deli gibi odamın her yerini ritüel havasına sokasım geliyor..  mumun azıcık aydınlığını , kendi halinde erimesini çok seviyorum.
Bir de her mevsime özel playlist oluşturmak var bende  çünkü yazın dinlediğim şarkıları sonbaharda dinlesem bile kışa geldiğimizde dinleyemez hale geliyorum. O yüzden melodisi kırismıs  şarkıları havasında daha çok üşümeli şarkılar seçiyorum. Öyle de bir anlattım ki yemek tarifi verir gibi... Bana göre bu havaların en güzel şarkısı Birdy- Skinny love
En güzel mevsim.. kıyafetler kalınlaşır.. çekilen kahve fotoğraflarına montlar, eldivenler eklenir..

Bir takım ''homemade'' şeyler kışa en yakışanlardan...  Arkadaşımın yaptığı vegan kurabiye ve lavantalı tarçınlı dudak koruyucu.  Bu mevsimlerde neden hep ev yapımı şeyler hoşuma gidiyor bilmiyorum. Eve kapanıp çıkmamak istememden mi yoksa daha çok doğallık aramamdan mı bulamadım. 


Tabii ki her ne kadar bu aralar izleyemesem de kışın dizilerin, filmlerin keyfi daha güzel çıkmaz mı? mevsim atıştırmalıkları kestane, patlamış mısır ve boza ile... Kahveyi saymıyorum çünkü benim için yeri ve zamanı olmayan tek şey o  hala New girli bitirmeye uğraşıyorum ve Awkward.. High School Love On da devam eden dizilerimden..
 


Ağustos, eylül derken gerçekten ekimi de bitiriyoruz inanamıyorum.. ( bu inanamıyorumun vize tarihleri ile çok ilgisi var ) Kasımdan beni çok sıkıştırmamasını diliyorum. Ben de güzel güzel kış rüyalarımı yaşayayım.Ama ne yazık ki bu yazıyı bitirdikten sonra her şeye veda edip ödev kitaplarıma gömüleceğim..  yine bu durumu da güzelleştirmeyi başarırım bir şekilde..
Kışı güzel karşılayalım hepimiz^^

7 Ekim 2014 Salı

BU ARALAR BEN...

Merhabaaa.. Son postumdan bu yana değişen tek şey yoğunlaşan günlük yaşantım.. Tabii ki okuldan bahsediyorum.. Soğuk havalara merhaba dedik demesine ama yoğunlaşan derslere dur diyemiyoruz ve işin kötüsü ben yine en başında her şeyi kafamda büyütüp içinden çıkılmaz bir hale getiriyorum.
 Havalar yeditepede hep normalden daha soğuk oluyor, ama bu yine de benim ağaç köşelerinde yer bulup oturmam için bir engel değil. Çünkü güneş sağ olsun hava soğuk olsa bile bir yerden çıkıp ben hala buradayım diyip izini kaybettirmiyor. Buna şu aralar ihtiyacım var ne yalan söyleyeyim. Sonbahar bitmeden biraz daha doğayla iç içe olmak istiyorum. Yine de güneş çok fazla dibime girme.
Her zamanki gibi havayla, güneşle konuştuktan sonra ''neler yapıyorum'' kısmına geçebilirim artık foto blog en sevdiğim dfjfkf
Nereden başlasam bilemedim bu aralar okulda form yiyip dağ tepe oturma peşindeyim. Formlara o kadar aşırı taktım ki gören de bir şey sanacak sonra taşlanacağım. Ama ben gerçekten çok fazla gereksiz besin tüketen bir insanım. Gün içinde o kadar karışık yiyiyorum ki, bir yerinden tutmazsam toparlayamayacağım o yüzden ara öğünlerim hep saman gibi  ajdkf tek azaltamayacağım şey kahve.. ona kimse ellemesin. Neyse bir sonraki takıntım hindistan cevizli her şey. suyundan tutun kokulu maskelerine kadar denemek istiyorum.. Suyunu geçenlerde denedim ama sütünü daha çok sevdiğime karar verdim bu da böyle bir nottu.
kışlık çorap ve şapka alışverişine başladım bu da haftanın güzel haberlerinden hep bu anın gelmesini beklemiştim sevgili arkadaslarım sonunda geldi. Mutluluktan ne yazacağımı şaşırdım.
Bir de kışlık vişne likörü var annem yaptı 40 gündür beklemekten içim çürümüştü 2 haftadır falan içiyoruz karanfil kokusu çok kış.. evde yapın diye tarifini verirdim ama o işler bana ait değil ajskd
Bir de yeni ama eski dizim New Girl e yeniden başladım. Ne biçim cümle oldu yaa.. en sevdiğim sitcomlardandır kendisi ilk 3 sezon gülme krizlerinde boğulmuştum. Şimdi 4. sezonu başladı bir geri dönüş yapayım dedim. Bir göz atın benim gibi dram dizilerinden bıktıysanız.
size aktarabileceğim haberler bu kadar bu haftadan.. Halloween ruhuyla doldum bir de çok güzel şeyler planlıyorum cosplayimsi. neyse bakalım korkunç olayım derken komikleşmeyeyim de
Görüşmek üzere..





Günlük manzaram...
Her zaman fotoğraflayacak güzel bir şeyler vardır.. Tüm okulu gezmek gerekse bile




Kim yapmışsa yaratıcılıktan ölmese bari.. Buradaki starbuckslara da istiyorum!!! gidip ben boyayacağım en sonunda.

27 Eylül 2014 Cumartesi

NE İZLEDİM: MY BLUEBERRY NIGHTS/ BENİM AŞK PASTAM.

''Eğer siz de çok lezzetli olduğunuz halde diğer tatlılar yüzünden her gün vitrinde bekleyen bir yaban mersinli turta iseniz, beklemeye devam edin, bir gün bir dilim almak isteyen birisi çıkar''
 Sonbahara çok yakışan bir film izledim geçenlerde... O kadar sakin, melankolik ve huzurlu bir filmdi ki, hiç yorulmadım. Bir Kar Wai Wong filmiymiş, sanırım diğer filmlerine de bir göz atmam gerekecek çünkü tarzını çok beğendim.Filmin ruhu yağmurlu hava gibiydi.
Filmin başlarını, bütününe oranla daha çok severek izledim. Film, Elizabeth'in (Norah Jones) bir akşam vakti Jeremy'nin(Jude Law) kafesine gelmesiyle başlıyor. Elizabeth kalbi kırık, kafası karışmış,aşık bir kadın. O gece Jeremy'e bir anahtar bırakıp gözden kayboluyor...  Bir sonraki akşama kadar... Jeremy ise insanları yedikleriyle hatırlayan ve ona bırakılan anahtarları saklayan biri.. Kafesinde kendine bir dünya yaratmış.. Anahtarları atmaya hiç yanaşmıyor çünkü kapıları tamamen kilitleyen kişinin kendisi olmasını istemiyor..  Elizabeth'in ertesi gece geri dönmesiyle ikilinin arasında her gün taptaze çıkan ama hiç kimse tarafından tercih edilmeyen yaban mersinli turta sayesinde bir bağ kuruluyor .Jeremy anlatıyor, Elizabeth karnını doyuruyor, Sonunda da uyuyakalıyor.. Efsane öpüşme sahnesinin temelleri uyuyakalması ile atılıyor.




Flmin diğer yarısı Elizabeth'in iç yolculuğu ve kendini keşfetmesiyle ilgili.. New yorktan  kilometrelerce uzakta, Jeremy'e kartpostal yazıp, gece gündüz çalışarak hayatını devam ettirmeye çalışıyor Elizabeth.. Değişik insanların hayatlarına dahil oluyor.. Sonunda da o çok istediği arabasına kavuşuyor ve New york'a geri dönüyor.. Jeremy onun için orada bekleyen bir hediye gibi..
Filmde Norah Jones ve Jude Law'ın yanı sıra  David Stratheirn, Natalie Portman ve Rachel Weisz rol almakta.. İçimi ısıtıp, beni mutlu eden bu filmi izlemenizi öneriyorum.. Tabii biraz melankoli yaşayacaksınız bitene kadar.
Bir sonraki postta görüşürüzz..


22 Eylül 2014 Pazartesi

POSTA KUTUMDA NE VAR?

Merhaba!! Uzun zamandır beklediğim mektubum gelince bir yazı yazayım dedim... Gerçi şimdiden 3 gün geçti.. okulum başladı.. Bu konuyu hiç girmeden bir kenara atıyorum şimdilik.. Başlıktaki posta kutum  kelimesi size ne çağrıştırdı? Email mi? Twitter mı? yoksa sanal ortamdaki bir başka posta kutusu görevi gören uygulama mı? Belki siz de hala benim gibi kapıdan çıkıp GERÇEK posta kutusunu kontrol edenlerdensinizdir. İşte benim de bahsettiğim tam olarak bu! Mektup okumayı o kadar  seviyorum ki üstelik sabahın köründe gelen mektupları... O yaşadığım hisleri anlatamam. Keşke tüm yaşantımı analoğa taşıyabilsem. Şu an bu yazıyı dijital ortamda yazıyor olsam da her zaman bir deftere not almayı, günlük tutmayı daha çok seviyorum. Üşenmiyorum derslerde bile sayfa sayfa not tutuyorum. Yine nerden atladım bu konuya neyse mektubun geldiği sabah da meyveli yoğurt yerken okudum mektubumu . Gereksiz ayrıntılarla size o anı yaşatmak istedim Çok tatlı bir mektup arkadasım olduğu için çok şanslıyım. Gerçekten birbirimizi iyi anladığımızı düşünüyorum. Her ne kadar daha önce görüşmemis olsakta... En güzel yanı da bu ya! Senden uzakta bilmediğin bir yerlerde senin ile aynı zevklere, ruha sahip insanların olması.. Bu hissi seviyorum. Daha fazla dallandırıp hislerimde boğulmadan fotoblogla devam edeceğim..

Güzel bir sabah


Mektuptan sonra masa bu hale geldi. Hemen hazırlıklara başladım..
Ve son olarak bu resim bugünün yorgunluk kahvesi.. Sıcak kahve dönemini açmış bulunmaktayım. 4 kez okul içi tur. 4 kez de otobüs yolculuğundan sonra epey yorgun hissediyorum:( dizimden bir bölüm bile izleyemeden uyuyacağım galiba ^^ iyi gecelerrr

17 Eylül 2014 Çarşamba

SONBAHAR KONUŞKANLIĞI: GÜLE GÜLE TATİL.

Merhabaa, Bu aralar  ders seçimleri ile saç baş yolmaktan bütün yaz ağlayarak beklediğim sonbaharın tadını çıkaramıyorum. Sezon resmen ''nihaha ben geldim şimdi küçümsediğin yazı özleyeceksin'' der gibi açtı bana kollarını.. En son bir şeyler yazdığımda hasta, peçetekolik ve pllseverdim. Şimdi ise son bir haftasını ders seçimlerine vermiş bir çaresizim. Tamam yeter bu kadar acındırma reelime dönüyorum. Bu hafta varla yok arası ders programıma inat hala evde oturarak sabrımın son kırıntılarını da tüketiyorum. Okulun başlamasıyla ilgili sıkıntım yok. En azından  popomu kaldırıp çamlık havası soluyacağım ajdjk benim için okulun anlamı bu evet. Çünkü evde oturup her gün bugün ne yapsam acaba nereye gitsem demekten bıktım. Benim için yaz buydu. Asında  bir ''bu yaz nasıl geçti yazısı'' yazacaktım ama baktım ki hiç bir  şeyin geçtiği yok. amann dedim nefret söylemleri ve hafif daydreamlerle döşenmiş bir tatile veda yazısı yazayım. Sonuçta burada kahve günlüklerimi okuyarak ne yapıcaksınız ki....
Ne uzun tatildi. Aklımda kalan tek şey bu.. Millet tatil diye ölür ben kendimi bildim bileli elimin tersiyle itiyorum. Sonra da dönem ortası.. Azıcık tatil atın üstüme yaa diye bağırıyorum. Daldan dala atlamayı da cidden seviyorum sjdk Neyse bugün de kalktım azıcık keyifleneyim diye ''Winter playlist'' yaptım. İçine ne kadar mutsuz eden, üşüme duygusu getiren şarkı varsa koydum. Exo nun fazla romantik şarkısı olmadığından beni rahat bıraktı bu sefer. Heh bir de bu var. Okul hayatımda sınav kağıtları dahil, her yere exo yazmamam için biraz  uzak kalmamız gerekiyor :( Bu yaz cidden çok Exoydu.
Bu playlisti yapar yapmaz sıcak bir şeyler içmek istedi canım. Gittikçe klişeleşen kendimi bir yere kapamak istedim. Eylül böyle geçmemeli.
O kadar anlık bir yazı oluyorki daha önce yazdığım yazılara hiç benzemedi. Çünkü ruh hali değişimi böyle bir şey..
Değişiklikten nefret eden ben yazın sonlarına doğru sürekli değişiklik aramaya başladım. Saçımı aşırı kısa kestirmemde bunun bir belirtisi.. Önümüz kış neden biraz daha beklemedim bilmiyorum..
Bu yaz bir de çok ön yargılı insanlarla doluydu. Tek kendi zevkini güzel bulan. Başkalarının zavklerini görmeyi reddeden.. Görmek istememenin bile bir adabı var.
Pek deniz- kum insanı olmadığım için kendimi eğlendirecek daha farklı uğraşlara yöneldim. Wreck this journal bu yazın en büyük eğlencesiydi.. (Bir asosyalin günlüğü vol 123455)
Ya ne bileyim böyleydi işte.. özlemeyeceğim seni yaz.. Hiç güneşini sokma güzelim baharıma..

Sadece bir resim tüm istediklerimi içinde taşır..


Sonbahar pikniği de olur niye olmasın..:s


Yaza dair en güzel şeylerden biri de vapur yolculukları.. Her şeyden kaçış noktası, müthiş huzur..
Bu kadar içini dökmeden sonra gidiyorum. Düşünecek çok şeyim var 


2 Eylül 2014 Salı

GEÇ KALINMIŞ BİR PRETTY LITTLE LIARS YAZISI.

YÜKSEK DOZDA SPOILER İÇERİR BENDEN SÖYLEMESİ:)
Herkese bir eylül gününden selamlarr! Eylül geldi gelmesine ama bana hastalığı da getirdi. Bir kaç gündür zencefil çaylarıyla ve pastillerle iç içeyim. Hiç hoşuma gitmedi bu durum. Yazın hasta olmak çok kötü biri ajj
 Sonunda yıllar gibi geçmek bilmeyen ağustostan kurtulduk. Eylüle ve güzel sonbahara kollarımızı açtık. Ama havalar hala sıcak neyse eylül'ün hatırına bunu bir süre görmezden geleceğim. Bu gün benim esas konum meşhur yıllanmış dizim pretty little liars'ın ölümcül sezon arası finali.. fatal finale diye geçiyor aslında Gossip girl den sonra hiç bir diziye bu kadar katlanamam diyordum oldu. Arada bazı 4 sezon izleyip sonra sıkılıp bıraktığım diziler de oldu tabii vampire diaries gibi . Bazı şeylerin tadında bitirilmesi gerek. Ama pll için hiçbir zaman böyle düşünmeyeceğim. artık gelelim müthiş son bölüme.. Nerden başlasam bilmiyorum yine resimlerle anlatacağım sanırım. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim. Seni küçük bitch alison ya.. hep yılanmış o hep.. herkes mi nefret eder bir insandan ya.. kanım dondu son sahneye  so sori.. Kendime hakim olamadım

İlk önce  final yayınlanmadan kim ölecek şeklinde posterler düştü. Merak etmeye başladık. 8 isimden biri olacaktı. alttaki resme ezra, hanna, spencer, tobyi ekleyin. Kim ölürse ölsün dizi de büyük bir delik açılacağı kesindi yani. İçimden şu Alison u 4 sezondur ölü bildik bari ölsün gebersin de kurtulalım artık  ne yaptığı belli değil zaten. diye geçiriyordum  Geldiğinden beri bir masum bir masum. Neler çevirdiğini bilmiyoruz sanki öhöm neyse işte bölüm çok ilginç bi şekilde dizinin son sahnesiyle başladı hepsi ağlaşıyorlar falan  Tabi ben o gün erken kalkıp dev spoi yi yiyince tivitırdan '' yine ne oldu falan'' demedim. Olaylar nasıl gelişti dur bakalım oldum.

Sonra Alison polise ifade vermeye gidince olayların akışı değişti. Emilyi kaybetti bir kere. Sadık olanı..  kılı kıpırdamadı ama var ya her şeye o kadar sakin bir ifade ile yaklaşıyor ki deli ediyor insanı. Sonra kızlar artık Alisona karşı tavır alıp, yardım isteyebilecekleri tek kişi ajan Monayla anlaştılar. Mona gerçekten bu işlerde bir dahi yani. Mona onlara alison un bir ordu kurduğunu en baş takımın da kızların kendileri olduğunu söyledi. Spencer: Sadık olan , Aria: değer vermeyi bilen ,Spencer: zeki  ve Hanna da hayran. Olaylar iyice ciddiye binmeden bizim ekip harekete geçti.
İlkönce çözülmesi gereken ilk düğüm Alison ile Bethany young'un arasında ne tür bir bağlantı olduğuydu. Çünkü Alison'un annesi bethanyi radleyde defalarca ziyaret etmişti ve alison'nun kaybolduğu gece bethany ve alison'un kıyafetleri aynıydı. Bu büyük sır perdesini aralamak için Mona ve spencer hemşire kılığına girip radleye gittiler. Aria güvenliği oyalayıp ikisinin anahtarı almasını sağladı. Ve dosyaların arasına sızan ikili gizemi çözdüler; Meğersem bu alison'un anasının bethany'nin babası ile ilişkisi varmış.. olaya gel .. tabii alison bunu öğrenir de rahat durur mu? Kıza dünyayı zehir etmiştir.. Kasabadan falan uzaklaştırmaya çalışmıştır ki ben bethanyi öldürenin alison olduğunu düşünmüyor değilim ^^ kesin öyle 

Veee biraz atlayarak gidicem.. Mona A nin alison olduğundan eminim diyince şok oldum.. bütün o her şey.. izlediğimiz bölümler. ilk sezonda daha dizi hakkında bir şey bilmezken ''ee A alison değilmi ki aptallar'' diye dolaşıyordum. En başından beri biliyormuydum yani sjddl mona'ya güveniyorum ama.. Neyse mona her şeyi öğrenmenin verdiği bir gururla eve geldi anneciğini uğurladı (biraz dram yapcam sori) eve gidip araştırmalarına devam ederken eve alison girdi. Sarı sarı saçlarını görmesek anlamayacaktık zaten ajdj.. Mona yı odasında basıp çat diye öldürdü falan.. Allah bilir nasıl öldürdü kızı orasını göremedik.. tek gördüğümüz her yerin duvarlara kadar kan gölü olduğuydu.. off çok kötüydü..Sonra ne yaptı dersiniz? Olay yerinde herkes ağlaşırken bir arabanın arkasına gizlenmiş.. Sinsi bir şekilde gülüyordu valla.. Nasıl korktum anlatamam. Mona  ne demişti. Beni hallettikten sonra sıra size gelicek demişti bizim liarslara.. olaylar çözüleceğine iyice karmaşıklaşıyor. 
Bu arada sevmem falan ama üzüldüm kızcağıza.. Hem zeki hem hem kahindi 
Bu bebekler dizideki en creepy şey bence yaa.. A monanın tabutuna mı hatırlamıyom bundan koydu son sahnede..  Ay neyse çok çenem düştü yine.. Halloween bölümü pll de görüşürüz  en sevdiğimm..  hoşçakalınnn..

27 Ağustos 2014 Çarşamba

FOTO BLOG:GAYA'YA GİTTİK, GÜNLÜK UĞRAŞLARIM.

Merhabaaa! Bir foto blog ile  geri döndüm. Aslında yazmak istediğim çok şey var ama foto blog fikrini daha çok sevdim.. Öncelikle Gaya'ya gittiğimizi ağzım kulaklarıma vara vara söylemek istiyorum hehe.. Gaya'nın ününü duyduğumdan beri gitmek istiyordum.(gaya bir Kore restoranı) Yani her zaman derim Kore'ye gidemiyoruz bari onu ayağımıza getirelim. Çok da güzel oldu.. Kore fanı arkadaşlarımla İstanbulda Koreyi yaşatıyoruz ajdkkfl..



Ramen ve acı dukbokki' yi gözümüzden yaş gele gele ısrarla yemeye devam etmemiz efsaneydi. Ben ramene tutuldum adjkdkd kapalı kutularda ne yiyomuşuz acaba?
Mesaj panosuna  yazmadan olmaz:)

Günlük uğraşlarıma gelirsek;

Son 1 haftadır kendimi kartpostal yapmaya verdim. Resimleri kırtasiyeden çıkarıp kartonluyorum. Exo sevgimi biraz ucuz yollu hale getirmem lazımdı. Mektup yazmaya da devam ediyorum. Bu hafta yine Çin'e bir mektup gönderdim..


Fotobloguma ıce latteler bitmesin ama yaz bitsin diyerek son veriyorum. Bir de selen'in ünlü lafı var ''Luhan'ın çincesi çok iyi''  allam nasıl bir alakasız son oldu hahaha neyse hadi hoşçakalın..